- Dedi ki: ben hayatta oldukça şüphe yok ki bu mescit, yeryüzündeki afetlerden bozulup yıkılmaz. 1380
- گفت تا من هستم این مسجد یقین ** در خلل ناید ز آفات زمین
- Ben yaşadıkça nasıl olurda Mescid-i Aksâ perişan olur, yıkılır gider?
- تا که من باشم وجود من بود ** مسجداقصی مخلخل کی شود
- Şu halde şüphe yok, mescidimiz, ölümümüzden sonra yıkılacak!
- پس که هدم مسجد ما بیگمان ** نبود الا بعد مرگ ما بدان
- Bedenin secdegâhı olan mescit, gönüldür... Kötü dost da her yerde mescitte biten keçiboynuzudur!
- مسجدست آن دل که جسمش ساجدست ** یار بد خروب هر جا مسجدست
- Sende kötü dostun sevgisi peydahlandı mı kendine gel... Ondan kaç, onunla az konuş, görüş!
- یار بد چون رست در تو مهر او ** هین ازو بگریز و کم کن گفت وگو
- Onu kökünden sök, çıkar... Çünkü biter, boy verirse seni de kökünden söker, mahveder, mescidini de! 1385
- برکن از بیخش که گر سر بر زند ** مر ترا و مسجدت را بر کند
- Ey âşık, eğrilik, sana keçiboynuzu gibidir... Çocuklar gibi niye eğriliğe doğru gider, sürtünürsün?
- عاشقا خروب تو آمد کژی ** همچو طفلان سوی کژ چون میغژی
- Kendini suçlu bil suçlu gör... Korkma da o ders üstadı, senden dersi çalmasın.
- خویش مجرم دان و مجرم گو مترس ** تا ندزدد از تو آن استاد درس
- Cahilim, bana öğret demen, bu çeşit insaf sahibi olman, namus ve şeref gözetmenden iyidir!
- چون بگویی جاهلم تعلیم ده ** این چنین انصاف از ناموس به
- Ey yüzü nurlu çocuk, “Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik” demeyi babandan öğren!
- از پدر آموز ای روشنجبین ** ربنا گفت و ظلمنا پیش ازین
- O, ne bahaneler buldu, ne hileye kalkıştı, ne de düzen bayrağını yüceltti. 1390
- نه بهانه کرد و نه تزویر ساخت ** نه لوای مکر و حیلت بر فراخت
- Fakat İblis, bahse girişte, benzin kırmızı, beni sen sararttın...
- باز آن ابلیس بحث آغاز کرد ** که بدم من سرخ رو کردیم زرد
- Renk, senin verdiğin renktedir... Beni boyayan sensin; suçumun da aslı sensin, uğradığım afetin, dağlandığım dağın da, dedi!
- رنگ رنگ تست صباغم توی ** اصل جرم و آفت و داغم توی
- Kendine gel de “Rabbi bima agveyteni”yi oku... Oku da cebri olma, ters bir kumaş dokumaya kalkışma!
- هین بخوان رب بما اغویتنی ** تا نگردی جبری و کژ کم تنی
- Cebir ağacına ne vakte dek sıçrayıp çıkacak, ihtiyarını bir yana bırakacaksın?
- بر درخت جبر تا کی بر جهی ** اختیار خویش را یکسو نهی
- İblis ve soyu sopu gibi Allah ile savaşta, mübahasedesin... 1395
- همچو آن ابلیس و ذریات او ** با خدا در جنگ و اندر گفت و گو
- Eteklerini çemrer de isyana öyle koşar, gidersin... Bu kadar hoşlukla, bunca istekle cebir olur muymuş hiç?
- چون بود اکراه با چندان خوشی ** که تو در عصیان همی دامن کشی
- O kadar istekle kim, kötülüğe gider... Böyle oynaya oynaya kim sapıklığa koşar?
- آنچنان خوش کس رود در مکرهی ** کس چنان رقصان دود در گمرهی
- Sana başkaları öğüt verdikçe o işin iyiliğini söyler, belki yirmi erle bu hususta savaşa girişir, yirmi ere karşı ayak direrdin!
- بیست مرده جنگ میکردی در آن ** کت همیدادند پند آن دیگران
- Doğrusu budur... Yol ancak budur... Ve bundan ibarettir; adam olmayandan başka kim beni kınar ki, sersin!
- که صواب اینست و راه اینست و بس ** کی زند طعنه مرا جز هیچکس
- Mecbur olan adam böyle söz söyler mi? Yolsuz olan kişi, böyle savaşır mı? 1400
- کی چنین گوید کسی کو مکر هست ** چون چنین جنگد کسی کو بیرهست
- Nefsin neyi isterse ihtiyarın var, fakat aklının istediği şeyde mecbursun ha!
- هر چه نفست خواست داری اختیار ** هر چه عقلت خواست آری اضطرار
- Bahtı yaver ve talihi kutlu olan bilir ki akıl ve zekâ taslamak iblistendir, aşk Âdem’den!
- داند او کو نیکبخت و محرمست ** زیرکی ز ابلیس و عشق از آدمست
- Akıl ve zekâ denizde yüzgeçliğe benzer... Bundan az kişi kurtulur ve yüzgeçlikte bulunan nihayet gün gelir, gark olur gider!
- زیرکی سباحی آمد در بحار ** کم رهد غرقست او پایان کار
- Yüzgeçliği bırak, kibirden, kinden vazgeç... Bu ırmak değil; denizdir deniz!
- هل سباحت را رها کن کبر و کین ** نیست جیحون نیست جو دریاست این