English    Türkçe    فارسی   

4
1423-1447

  • Kendilerini unutup Yusuf’un yüzünü görenler, o güzelliğe dalıp kalanlar... bu yüzden ellerini doğrayanlar yok mu işte onlar aptaldır!
  • ابلهان‌اند آن زنان دست بر ** از کف ابله وز رخ یوسف نذر
  • Aklı, dost aşkında kurban et... Akılların hepsi de o taraftandır, odur!
  • عقل را قربان کن اندر عشق دوست ** عقلها باری از آن سویست کوست
  • Akıllılar akıllarını o tarafa göndermişlerdir. Yalnız sevgili olmayan ahmak, bu tarafta kalmıştır! 1425
  • عقلها آن سو فرستاده عقول ** مانده این سو که نه معشوقست گول
  • Hayretle şu baştan aklın gitti mi başındaki her saç, bir baş, bir akıl kesilir!
  • زین سر از حیرت گر این عقلت رود ** هر سو مویت سر و عقلی شود
  • O tarafta akla, beyne düşünce zahmeti yoktur... Çünkü orada her ova, her bahçe akıl ve beyin bitirir!
  • نیست آن سو رنج فکرت بر دماغ ** که دماغ و عقل روید دشت و باغ
  • Bu ovadan geçer, o taraftaki ovaya gelirsen nükteler duyarsın... Oradaki bağlara, bahçelere gelirsen hurma fidanın sulanır, yeşerir!
  • سوی دشت از دشت نکته بشنوی ** سوی باغ آیی شود نخلت روی
  • Bu yoldaki köşkü, sayvanı, şöhreti şanı terk et... Kılavuzun hareket etmedikçe hareket etme!
  • اندرین ره ترک کن طاق و طرنب ** تا قلاوزت نجنبد تو مجنب
  • Başsız hareket eden, kuyruk olur... Böyle adamın hareketi akrebin hareketine benzer! 1430
  • هر که او بی سر بجنبد دم بود ** جنبشش چون جنبش کزدم بود
  • Eğri gider, geceleri görmez, çirkindir, zehirlidir... İşi gücü, temiz bedenleri dalamak, sokmaktır!
  • کژرو و شب کور و زشت و زهرناک ** پیشه‌ی او خستن اجسام پاک
  • Başını ez onun... Huyu hep budur, ahlâkı hep bu... Bu huyundan vazgeçmez o!
  • سر بکوب آن را که سرش این بود ** خلق و خوی مستمرش این بود
  • Onun için en iyi şey, başının ezilmesidir... Çünkü bu suretle can kırıntısı da o kötü tenden kurtulmuş olur!
  • خود صلاح اوست آن سر کوفتن ** تا رهد جان‌ریزه‌اش زان شوم‌تن
  • Delinin elinden silâhı al da adalet ve sulh, senden razı olsun!
  • واستان آن دست دیوانه سلاح ** تا ز تو راضی شود عدل و صلاح
  • Fakat elinde silâhı olur, aklı da bulunmazsa bağla elini... Yoksa yüzlerce zarar yapar. 1435
  • چون سلاحش هست و عقلش نه ببند ** دست او را ورنه آرد صد گزند
  • Kötü yaradılışlı, kişilerin bilgi, mal ve mevki sahibi olmaları kendileri için kötüdür. Çünkü bu, yol kesici eşkıyanın eline kılıç vermek gibidir.
  • بیان آنک حصول علم و مال و جاه بدگوهران را فضیحت اوست و چون شمشیریست کی افتادست به دست راه‌زن
  • Kötü yaradılışlı kişiye ilim ve fen öğretmek, yol kesen eşkıyanın eline kılıç vermeye benzer!
  • بدگهر را علم و فن آموختن ** دادن تیغی به دست راه‌زن
  • Sarhoş zencinin eline kılıç vermek, adam olmayana bilgi belletmekten yeğdir.
  • تیغ دادن در کف زنگی مست ** به که آید علم ناکس را به دست
  • Bilgi, mal, mevki ve hüküm, kötü yaradılışlı kişilerin elinde fitnedir.
  • علم و مال و منصب و جاه و قران ** فتنه آمد در کف بدگوهران
  • Savaş delilerin ellerindeki kılıçları alsınlar diye müminlere farz olmuştur.
  • پس غزا زین فرض شد بر مومنان ** تا ستانند از کف مجنون سنان
  • Onun canı delidir, teni de elindeki kılıçtır... o çirkin huylunun elindeki kılıcı al! 1440
  • جان او مجنون تنش شمشیر او ** واستان شمشیر را زان زشت‌خو
  • Bilgisizlere, geçtikleri mevkiin yaptığı fenalığı, yüzlerce aslan bir araya gelse yapamaz!
  • آنچ منصب می‌کند با جاهلان ** از فضیحت کی کند صد ارسلان
  • Çünkü ayıbı gizliyken meydan bulur da yılanı, delikten çıkar, sahralara uğrar!
  • عیب او مخفیست چون آلت بیافت ** مارش از سوراخ بر صحرا شتافت
  • Cahil kötü hükümler yürüten bir padişah oldu mu bütün ova yılanla, akreple dolar!
  • جمله صحرا مار و کزدم پر شود ** چونک جاهل شاه حکم مر شود
  • Adam olmayanın eline bir mal ve mevki geçti mi, herkesten önce kendi rezilliğini dileyen kendisidir.
  • مال و منصب ناکسی که آرد به دست ** طالب رسوایی خویش او شدست
  • Çünkü o ya hasisliğe kalkışır, az verir... Yahut cömertliğe girişir, yersiz ihsanlarda bulunur! 1445
  • یا کند بخل و عطاها کم دهد ** یا سخا آرد بنا موضع نهد
  • Şahı, beydak hanesine kor... Ahmak, ihsanda bulundu mu ihsanı, buna benzer işte!
  • شاه را در خانه‌ی بیذق نهد ** این چنین باشد عطا که احمق دهد
  • Hüküm, bir sapığın eline geçti mi onu mevki sanır ama hakikatte kuyuya düşmüş demektir!
  • حکم چون در دست گمراهی فتاد ** جاه پندارید در چاهی فتاد