English    Türkçe    فارسی   

4
1435-1459

  • Fakat elinde silâhı olur, aklı da bulunmazsa bağla elini... Yoksa yüzlerce zarar yapar. 1435
  • چون سلاحش هست و عقلش نه ببند ** دست او را ورنه آرد صد گزند
  • Kötü yaradılışlı, kişilerin bilgi, mal ve mevki sahibi olmaları kendileri için kötüdür. Çünkü bu, yol kesici eşkıyanın eline kılıç vermek gibidir.
  • بیان آنک حصول علم و مال و جاه بدگوهران را فضیحت اوست و چون شمشیریست کی افتادست به دست راه‌زن
  • Kötü yaradılışlı kişiye ilim ve fen öğretmek, yol kesen eşkıyanın eline kılıç vermeye benzer!
  • بدگهر را علم و فن آموختن ** دادن تیغی به دست راه‌زن
  • Sarhoş zencinin eline kılıç vermek, adam olmayana bilgi belletmekten yeğdir.
  • تیغ دادن در کف زنگی مست ** به که آید علم ناکس را به دست
  • Bilgi, mal, mevki ve hüküm, kötü yaradılışlı kişilerin elinde fitnedir.
  • علم و مال و منصب و جاه و قران ** فتنه آمد در کف بدگوهران
  • Savaş delilerin ellerindeki kılıçları alsınlar diye müminlere farz olmuştur.
  • پس غزا زین فرض شد بر مومنان ** تا ستانند از کف مجنون سنان
  • Onun canı delidir, teni de elindeki kılıçtır... o çirkin huylunun elindeki kılıcı al! 1440
  • جان او مجنون تنش شمشیر او ** واستان شمشیر را زان زشت‌خو
  • Bilgisizlere, geçtikleri mevkiin yaptığı fenalığı, yüzlerce aslan bir araya gelse yapamaz!
  • آنچ منصب می‌کند با جاهلان ** از فضیحت کی کند صد ارسلان
  • Çünkü ayıbı gizliyken meydan bulur da yılanı, delikten çıkar, sahralara uğrar!
  • عیب او مخفیست چون آلت بیافت ** مارش از سوراخ بر صحرا شتافت
  • Cahil kötü hükümler yürüten bir padişah oldu mu bütün ova yılanla, akreple dolar!
  • جمله صحرا مار و کزدم پر شود ** چونک جاهل شاه حکم مر شود
  • Adam olmayanın eline bir mal ve mevki geçti mi, herkesten önce kendi rezilliğini dileyen kendisidir.
  • مال و منصب ناکسی که آرد به دست ** طالب رسوایی خویش او شدست
  • Çünkü o ya hasisliğe kalkışır, az verir... Yahut cömertliğe girişir, yersiz ihsanlarda bulunur! 1445
  • یا کند بخل و عطاها کم دهد ** یا سخا آرد بنا موضع نهد
  • Şahı, beydak hanesine kor... Ahmak, ihsanda bulundu mu ihsanı, buna benzer işte!
  • شاه را در خانه‌ی بیذق نهد ** این چنین باشد عطا که احمق دهد
  • Hüküm, bir sapığın eline geçti mi onu mevki sanır ama hakikatte kuyuya düşmüş demektir!
  • حکم چون در دست گمراهی فتاد ** جاه پندارید در چاهی فتاد
  • Yol bilmez, kılavuzluk etmeye kalkışır... Kötü ruhu, cihanı yakar, yandırır!
  • راه نمی‌داند قلاووزی کند ** جان زشت او جهان‌سوزی کند
  • Yokluk yolunun çocuğu, pirlik etmeye girişirse ardına düşenler, devletsizlik gulyabanisine çatarlar!
  • طفل راه فقر چون پیری گرفت ** پی‌روان را غول ادباری گرفت
  • Gel de sana ayı göstereyim der ama o nursuz pirsiz, ayı hiç görmemiştir ki! 1450
  • که بیا تا ماه بنمایم ترا ** ماه را هرگز ندید آن بی‌صفا
  • Ömrümde ayın aksini suda bile görmemişken nasıl olurda gösterebilirsin a hamhalat, a bön!
  • چون نمایی چون ندیدستی به عمر ** عکس مه در آب هم ای خام غمر
  • Ahmaklar baş oldular da akıllılar başlarını kilime çektiler!
  • احمقان سرور شدستند و ز بیم ** عاقلان سرها کشیده در گلیم
  • Yâ eyyühel Müzemmil’in tefsiri
  • تفسیر یا ایها المزمل
  • Peygambere bu yüzden “Ey kilime bürünen, ey ürküp kaçan, kilimden çık!
  • خواند مزمل نبی را زین سبب ** که برون آ از گلیم ای بوالهرب
  • Kilime baş çekme, yüzünü örtme... Çünkü âlem şaşkın bir beden, sense bu âleme akılsın!
  • سر مکش اندر گلیم و رو مپوش ** که جهان جسمیست سرگردان تو هوش
  • Kendine gel de dâvaya kalkışanlardan arlanıp gizlenme... Çünkü sende vahiy mumunun nurları var! 1455
  • هین مشو پنهان ز ننگ مدعی ** که تو داری شمع وحی شعشعی
  • Kendine gel de geceleri kalk, çünkü ey Peygamber, mum geceleri ayakta durur!
  • هین قم اللیل که شمعی ای همام ** شمع اندر شب بود اندر قیام
  • Senin nurun olmadıkça aydın gün bile gecedir... Sana sığınmadıkça aslan bile Tavşan kesilir!
  • بی‌فروغت روز روشن هم شبست ** بی‌پناهت شیر اسیر ارنبست
  • Ey Mustafa, bu nur denizinde kaptanlık et... Çünkü sen, ikinci Nuh’sun!
  • باش کشتیبان درین بحر صفا ** که تو نوح ثانیی ای مصطفی
  • Akıllılara bir yol gösterici lâzım... Hele yol, deniz yolu olursa!
  • ره شناسی می‌بباید با لباب ** هر رهی را خاصه اندر راه آب