- Yol yakın... Fakat ben pek geç kaldım. Bu binicilikten adamakıllı usandım artık! 1550
- راه نزدیک و بماندم سخت دیر ** سیر گشتم زین سواری سیرسیر
- Bu sözleri söyleyip kendisini deveden fırlattı attı, niceye bir dertten yanıp yakılacağım, yandım artık, dedi!
- سرنگون خود را از اشتر در فکند ** گفت سوزیدم ز غم تا چندچند
- Ona o geniş ova daracık bir hale geldi... Kendisini bir taşlığa atıverdi!
- تنگ شد بر وی بیابان فراخ ** خویشتن افکند اندر سنگلاخ
- Hem de öyle bir attı ki o yiğidin bedeni ezildi...
- آنچنان افکند خود را سخت زیر ** که مخلخل گشت جسم آن دلیر
- Kendisini yere öyle bir fırlattı ki kazara ayağı da kırıldı!
- چون چنان افکند خود را سوی پست ** از قضا آن لحظه پایش هم شکست
- Ayağını bağladı, top olurum da dedi, onun çevgânının önüne düşer, yuvarlanarak giderim! 1555
- پای را بر بست و گفتا گو شوم ** در خم چوگانش غلطان میروم
- İşte güzel sözlü hakîm, tenden inmeyen atlıya bu yüzden lânet etmiştir.
- زین کند نفرین حکیم خوشدهن ** بر سواری کو فرو ناید ز تن
- Allah aşkı, hiç Leylâ’nın aşkından az değersiz olur mu? Ona top olmak elbette daha doğru, daha yerinde!
- عشق مولی کی کم از لیلی بود ** گوی گشتن بهر او اولی بود
- Top ol da doğruluk yanına yat, aşk çevgâniyle yuvarlanarak git!
- گوی شو میگرد بر پهلوی صدق ** غلط غلطان در خم چوگان عشق
- Çünkü bu yolculuk, binekten indikten sonra Allah çekişiyle olur... Halbuki önceki gidişimiz, deveyle idi!
- کین سفر زین پس بود جذب خدا ** وان سفر بر ناقه باشد سیر ما
- Bu çeşit gidiş, gidişlerden apayrıdır... Bu gidiş cinlerin gidişiyle de olmaz, insanların çalışmasıyla da! 1560
- این چنین سیریست مستثنی ز جنس ** کان فزود از اجتهاد جن و انس
- Bu çekilip gitme, alelade çekilip gitme değildir... Bunu, Ahmed’in lütfu meydana getirdi vesselâm!
- این چنین جذبیست نی هر جذب عام ** که نهادش فضل احمد والسلام
- Kölenin ücret azlığından şikâyet ederek padişaha yazması
- نوشتن آن غلام قصهی شکایت نقصان اجری سوی پادشاه
- Sözü kısa kes de padişaha mektup yazıp gönderen köleyi anlat!
- قصه کوته کن برای آن غلام ** که سوی شه بر نوشتست او پیام
- O köle, nazenin padişaha savaşla, varlıkla, kinle dolu bir mektup yazıp gönderir.
- قصه پر جنگ و پر هستی و کین ** میفرستد پیش شاه نازنین
- Kalıbın, cesedin mektuptur, ona dikkat et, padişaha lâyık mı, değil mi? Bir anla da sonra gönder!
- کالبد نامهست اندر وی نگر ** هست لایق شاه را آنگه ببر
- Bir bucağa git, mektubu aç, oku... Bak bakalım, içindeki sözler, padişahlara lâyık olan sözler? 1565
- گوشهای رو نامه را بگشا بخوان ** بین که حرفش هست در خورد شهان
- Lâyık değilse o mektubu yırt, çaresine bak, başka bir mektup yaz!
- گر نباشد درخور آن را پاره کن ** نامهی دیگر نویس و چاره کن
- Fakat ten mektubunu açmayı kolay sanma. Yoksa herkes gönül sırrını apaçık görürdü!
- لیک فتح نامهی تن زپ مدان ** ورنه هر کس سر دل دیدی عیان
- Bu mektubu açmak ne güçtür, ne sarptır! Erlerin işidir bu, çocuk işi değil!
- نامه بگشادن چه دشوارست و صعب ** کار مردانست نه طفلان کعب
- Hepimiz, fihriste kani olmuş kalmışız... Çünkü heva ve hevese, hırsa bulaşmışız!
- جمله بر فهرست قانع گشتهایم ** زانک در حرص و هوا آغشتهایم
- Hâlbuki o fihrist, ona baksınlar da metni de öyle sansınlar diye halka bir tuzaktır. 1570
- باشد آن فهرست دامی عامه را ** تا چنان دانند متن نامه را
- Mektubu aç, bu sözden baş çevirme! Allah, doğruyu daha iyi bilir!
- باز کن سرنامه را گردن متاب ** زین سخن والله اعلم بالصواب
- Mektubun fihristi, dille ikrar etmeye benzer... Hâlbuki sen gönül mektubunun metnini sına!
- هست آن عنوان چو اقرار زبان ** متن نامهی سینه را کن امتحان
- Bak bakalım, ikrarınla muvafık mı? Buna bak da işin, münafıkların işine dönmesin!
- که موافق هست با اقرار تو ** تا منافقوار نبود کار تو
- Ağır bir çuval yüklenip götürmeye koyulsan onun dışına bakmakla yükü hafiflemez ki!
- چون جوالی بس گرانی میبری ** زان نباید کم که در وی بنگری