English    Türkçe    فارسی   

4
1678-1702

  • Lâfın tam zamanı şimdi... Çünkü mihenk yok ortada, artık seni yüce tutarlar, elden ele gezersin ey kalp!
  • Kalp her an gururlanır da der ki ben daima senin gibiyim a altın... ne vakit senden aşağıyım ki?
  • Altında evet ey kapı yoldaşı, der... Fakat mihenk geliyor hazırlan hele! 1680
  • Bedenin ölümü, sır ehli için bir hediyedir... Halis altına makastan ne noksan gelir ki?
  • Kalp, eğer sonuna baksaydı sonradan kararacağına önceden kararırdı:
  • Önceden kararınca da nifaktan, kötülükten uzak kalırdı.
  • Fazilet ve ihsan kimyasını isteseydi aklı, hilesinden üstün olurdu.
  • Gönlü kırık bir hale gelince de kendisini anlar, kırıkları düzelten Allah’ı önünde görürdü. 1685
  • Davacı, sonunu görünce kırık, sınık bir hale gelir de derhal bağlanır, sarılır, kırıklığı geçiverir!
  • Allah ihsanı, bakırları iksire doğru sürer götürür... Fakat o altın yaldızlı, bu ihsandan mahrum kalır.
  • Ey altın yaldızlı, davaya kalkışma da sana müşteri olan hep böyle kör kalmaz, sen onu gör!
  • Mahşer nuru, onların gözlerini açar... Onların gözlerini sen bağlıyordun ya... Bu yüzden rüsvay olursun sen!
  • İşin sonunu gören, canların ve gözlerin hasedini çeken kişileri gör! 1690
  • Bir de bu günkü gören kişileri seyret! Bunlar, içleri bozuk kişilerdir... Asıldan baş çekmişler, ayrılmışlardır!
  • Bugünü görenlere, bu yüzden bilgisizlikte ve şüphede kalanlara göre suphu sadıkla suphu kâzibin ikisi de birdir.
  • Suphu kâzip, yüz binlerce kervanı helak yeliyle süpürmüş, gitmiştir civanım!
  • Cihanda hiçbir nakit yoktur ki o, isteklileri yanıltmasın... Vay o kişinin canına ki mihengi makası yoktur!
  • Dâvaya kalkışan kişiye, dâvadan geçmesi için ısrar ve peygamberlere uymasını emrediş
  • Ebu Süleyman dedi ki: ben de Ahmet’im... Ahmet’in dinini hileyle vurup kıracağım 1695
  • Ebu Süleyman’a de ki: Pek kibirlenme, işin önüne bakıp böbürlenme, sonuna bak!
  • Başına adam toplama hırsıyla kılavuzluğa kalkışma... Kılavuza uy, ardından git de önünde mum gidedursun, sen de yolunu gör!
  • Mum, ay gibi maksadını gösterir... bu tarafta tane var, yahut burası tuzak der!
  • Elinde bir ışık oldu mu istesen de istemesen de doğan iziyle karga izini görür, ayırt edersin!
  • Fakat mumun yoksa buna imkân yoktur. Çünkü bu kargalar hilekârdır... Akdoğanların seslerini öğrenmişlerdir. 1700
  • Yiğit, hüthüdün sesini öğrense de nerede hüthüdün sesi, Seba’nın haberi?
  • Arızi sesi, asıl sesten bil... Padişahların taçları, hüthütlerin taçlarından alınmadır!