Utan, az söylen, can çekişme... Cismi gözeten, sırlarını anlayan nice casus var!
شرم دار و لاف کم زن جان مکن ** که بسی جاسوس هست آن سوی تن
Allah doktorlarının, müridin ve yabancının yüzünden, sesinin tonundan, gözünün renginden din ve gönüllerdeki hastalığı anlamaları. Bu şöyle dursun, gönül yolundan da anlarlar; çünkü onlar kalp casuslarıdır. Onlarla oturunca doğru yürekle oturun!
دریافتن طبیبان الهی امراض دین و دل را در سیمای مرید و بیگانه و لحن گفتار او و رنگ چشم او و بی این همه نیز از راه دل کی انهم جواسیس القلوب فجالسوهم بالصدق
Bu beden doktorları pek bilgilidirler... Senin hastalıklarını senden daha iyi bilirler!
این طبیبان بدن دانشورند ** بر سقام تو ز تو واقفترند
İdrara bakıp ahvalini anlar... Fakat sen; hastalığını o tarzda bilemez, teşhis edemezsin.1795
تا ز قاروره همیبینند حال ** که ندانی تو از آن رو اعتلال
Sonra nabızdan benizden, kandan da her türlü hastalığın kokusunu alırlar.
هم ز نبض و هم ز رنگ و هم ز دم ** بو برند از تو بهر گونه سقم
Âlemdeki Allah doktorları, artık sen söylemeden nasıl olur da halini anlamazlar senin?
پس طبیبان الهی در جهان ** چون ندانند از تو بیگفت دهان
Nabzından da gözünden de, benzinin renginden de, sende derhal yüzlerce hastalık bulur, anlarlar.
هم ز نبضت هم ز چشمت هم ز رنگ ** صد سقم بینند در تو بیدرنگ
Beden doktorları, doktorluğu yeni öğrenmişlerdir zaten... Onlar, hastalığı teşhis için idrara vesaireye muhtaçtır.
این طبیبان نوآموزند خود ** که بدین آیاتشان حاجت بود
Fakat kâmil, Allah doktorları, uzaktan adını duydular mı varlığının ta derinlerine kadar girerler!1800
کاملان از دور نامت بشنوند ** تا به قعر باد و بودت در دوند
Hatta sen doğmadan yıllarca evvelki hallerini bile görürler!
بلک پیش از زادن تو سالها ** دیده باشندت ترا با حالها
Ebuyezid’in, Hasan Harkani’nin, Allah ruhlarını kutlasın, doğacağını yıllarca önce müjdelemesi. Onun suret ve siretine ait nişaneleri birer birer söylemesi ve tarihçilerin, tahkik için bunları yazmaları
مژده دادن ابویزید از زادن ابوالحسن خرقانی قدس الله روحهما پیش از سالها و نشان صورت او سیرت او یک به یک و نوشتن تاریخنویسان آن در جهت رصد
Bayezid’in Ebulhasan’ın halini daha evvelce nasıl gördüğünü duymadın mı?
آن شنیدی داستان بایزید ** که ز حال بوالحسن پیشین چه دید
Bir gün o takva sultanı, dervişleriyle sahradan geçerken,
روزی آن سلطان تقوی میگذشت ** با مریدان جانب صحرا و دشت
Ansızın ona Rey civarında Harkan tarafından bir kokudur geldi.
بوی خوش آمد مر او را ناگهان ** در سواد ری ز سوی خارقان
Orada iştiyaklı bir feryat çekti, rüzgârdan koku aldı.1805
هم بدانجا نالهی مشتاق کرد ** بوی را از باد استنشاق کرد
Âşıkçasına bir kokladı; âdeta ruhu rüzgârdan bir şarap tatmaktaydı.
بوی خوش را عاشقانه میکشید ** جان او از باد باده میچشید
Buzlu suyla dolu olan bir testinin dışında ter gibi sular peydahlanır.
کوزهای کو از یخابه پر بود ** چون عرق بر ظاهرش پیدا شود
O, havanın soğukluğundan meydana gelir... Yoksa testinin içinden dışarı su sızmaz!
آن ز سردی هوا آبی شدست ** از درون کوزه نم بیرون نجست
Koku getiren rüzgâr, onu su haline getirmiştir... İşte onun gibi su da Bayezid’e halis şarap haline gelmişti!
باد بویآور مر او را آب گشت ** آب هم او را شراب ناب گشت
Bayezid’de sarhoşluk eseri görününce bir müridi ona gelip1810
چون درو آثار مستی شد پدید ** یک مرید او را از آن دم بر رسید
Sordu: “Beş duyguyla altı cihetten dışarı olan şu hoş hal nedir?
پس بپرسیدش که این احوال خوش ** که برونست از حجاب پنج و شش
Yüzün gâh kızarmakta, gâh ağarmakta... Bu ne hal, bu ne müjde?
گاه سرخ و گاه زرد و گه سپید ** میشود رویت چه حالست و نوید
Koklayıp duruyorsun ama görünürde gül yok, şüphesiz bu, gayb âleminden, hakikî güllerin açtığı gül bahçesinden.
میکشی بوی و به ظاهر نیست گل ** بیشک از غیبست و از گلزار کل
Ey her kendini tanıyan, bilen kişinin muradı ve maksadı olan er, her an sana gayb âleminden bir haber, bir mektup gelmekte,
ای تو کام جان هر خودکامهای ** هر دم از غیبت پیام و نامهای
Her an Yakup gibi sana da bir Yusuf’tan şifa kokusu erişmekte.1815
هر دمی یعقوبوار از یوسفی ** میرسد اندر مشام تو شفا
Bize de o testiden bir katra dök... Bize de o gül bahçesinden bir kokucuk anlat!
قطرهای بر ریز بر ما زان سبو ** شمهای زان گلستان با ما بگو
Biz buna alışmamışız ey yüce ve güzel er... Bizim dudağımız kuru, sen bu şarabı yalnızca içiyorsun!
خو نداریم ای جمال مهتری ** که لب ما خشک و تو تنها خوری