English    Türkçe    فارسی   

4
1838-1862

  • Boyunu, rengini, şeklini, saçlarını, yüzünü bir bir anlattı.
  • İç huylarını, manevi sıfatlarını... Ruhunu, yolunu, yerini, varlığını hep söyledi.
  • Ten şekli, ten gibi iğretidir... Ona pek gönül verme... o bir anda gelir geçer! 1840
  • Tabii ruhun şekli, hali de fanidir... O can şeklini, sıfatını iste ki gökyüzündedir!
  • Onun bedeni, yeryüzünde mum gibidir... Nuru ise yedinci kat tavanın üstündedir!
  • Güneşin ışıkları odadadır ama güneş, dördüncü kat göktedir.
  • Gülün suretini, lâtife yollu burnunun altında görürsün ama gül kokusu dimağın ta tavanına, sayvanına kadar her yeri tutmuştur.
  • Uyuyan adam, Aden’de bir azaba uğradığını görür ama aksi, bedeninde ter halinde görünür! 1845
  • Gömlek, Mısır’da bir harise rehin olmuştur ama Kenan ülkesi o gömleğin kokusuyla dolmuştur!
  • Tarihçiler, bunu duyunca Bayezid’in tayin ettiği zamanı yazdılar... Âdeta şişe benzeyen kamış kalemlerini kebapla bezediler.
  • Tanı o zaman, o tarih gelip çatınca o padişah doğdu... Devlet satrancını oynadı!
  • Bayezid’in ölümünden sonra yıllar geçti, Ebul Hasan dünyaya geldi.
  • O padişah, Ebulhasan’ın ihsanına, kıskanmasına ait ne gibi huylar söylediyse aynen zuhur etti. 1850
  • Çünkü onun önünde giden levhimahfuz’dur... Neden mahfuzdur o levh? Hatadan!
  • Bu, ne yıldız bilgisidir, ne remil, ne de rüya... Allah, doğrusunu daha iyi bilir ya, Allah vahyidir!
  • Sofiler, bunu halktan gizlemek için gönül vahyi demişlerdir.
  • Sen istersen onu gönül vahyi farz et... Gönül zaten onun nazargâhıdır... Gönül, ona agâh olunca nasıl hata eder?
  • Ey mümin, sen, Allah nuruyla bakar, görürsün... Hatadan, yanılmadan eminsin! 1855
  • Sofinin canına, gönlüne gelen Allah yemeğinin eksilmesi
  • Sofi, yoksulluktan dertlenince yoksulluğu, ona dadı ve gıda kesilir.
  • Çünkü cennet, hoşa gitmeyen şeylerden meydana gelmiştir... Merhamet, gönlü kırık âcizlerin nasibidir.
  • Yücelikle başlar kıran kişiye ne Allah’ın merhameti nasip olur, ne halkın!
  • Bu sözün sonu yoktur... Evet, o yiğit, yiyecek ve ekmek nafakasının azlığından perişan oldu!
  • Ne mutlu o sofiye ki rızkı azalır... Boncuğu inci olur, kendisi deniz kesilir! 1860
  • O hususi Allah nafakasını duyan, Allah’ın yakınlığına erer, gayb nafakasını elde eder.
  • Fakat ruh nafakası noksan olan kişinin canı o noksan yüzünden titremeye başlar.