English    Türkçe    فارسی   

4
1852-1876

  • Bu, ne yıldız bilgisidir, ne remil, ne de rüya... Allah, doğrusunu daha iyi bilir ya, Allah vahyidir!
  • Sofiler, bunu halktan gizlemek için gönül vahyi demişlerdir.
  • Sen istersen onu gönül vahyi farz et... Gönül zaten onun nazargâhıdır... Gönül, ona agâh olunca nasıl hata eder?
  • Ey mümin, sen, Allah nuruyla bakar, görürsün... Hatadan, yanılmadan eminsin! 1855
  • Sofinin canına, gönlüne gelen Allah yemeğinin eksilmesi
  • Sofi, yoksulluktan dertlenince yoksulluğu, ona dadı ve gıda kesilir.
  • Çünkü cennet, hoşa gitmeyen şeylerden meydana gelmiştir... Merhamet, gönlü kırık âcizlerin nasibidir.
  • Yücelikle başlar kıran kişiye ne Allah’ın merhameti nasip olur, ne halkın!
  • Bu sözün sonu yoktur... Evet, o yiğit, yiyecek ve ekmek nafakasının azlığından perişan oldu!
  • Ne mutlu o sofiye ki rızkı azalır... Boncuğu inci olur, kendisi deniz kesilir! 1860
  • O hususi Allah nafakasını duyan, Allah’ın yakınlığına erer, gayb nafakasını elde eder.
  • Fakat ruh nafakası noksan olan kişinin canı o noksan yüzünden titremeye başlar.
  • Anlar ki bir hata etmiştir de bundan dolayı rıza yaseminliği perişan olmuştur.
  • İşte o adam da ekinin az olması yüzünden harman sahibine mektup yazdı.
  • Mektubunu o yüce ve adil padişaha götürdüler, okudu, fakat bir cevap vermedi. 1865
  • Dedi ki: onun derdi yalnız gıda, başka bir şey değil... Ahmağa verilecek en iyi cevap sükûttur.
  • Ayrılık ve vuslat derdi onda hiç yok... fer’e bağlanmış, aslı hiç aramıyor.
  • O ahmağın biri... Varlığa kapılmış, ölmüş gitmiş fer’in derdiyle asla aldırış bile etmemekte.
  • Göklerle yeri bir elma farz et... Allah’ın kudret ağacından bitmiş!
  • Sen, bu elmanın içindeki bir kurda benzersin; ağaçtan da haberin yok, bahçıvandan da! 1870
  • Elmada bir kurt daha var; fakat onun canı dış âleminde bayrak sahibi!
  • Onun hareketi elmayı yarar... Elma onun hareketine karşı koyamaz!
  • Hareketi, perdeleri yırtar... Sureti kurt ama hakikatte o, bir ejderha!
  • Demirden çıkan ilk ateş, dışarıya yavaş, yavaş adım atar.
  • Dadısı pamuktur önce... Fakat sonunda şuleleri ta esire kadar çıkar, 1875
  • İnsan, önce uykuya, yemeye muhtaçtır... Fakat nihayet meleklerden de üstün olur.