- O hususi Allah nafakasını duyan, Allah’ın yakınlığına erer, gayb nafakasını elde eder.
- زان جرای خاص هر که آگاه شد ** او سزای قرب و اجریگاه شد
- Fakat ruh nafakası noksan olan kişinin canı o noksan yüzünden titremeye başlar.
- زان جرای روح چون نقصان شود ** جانش از نقصان آن لرزان شود
- Anlar ki bir hata etmiştir de bundan dolayı rıza yaseminliği perişan olmuştur.
- پس بداند که خطایی رفته است ** که سمنزار رضا آشفته است
- İşte o adam da ekinin az olması yüzünden harman sahibine mektup yazdı.
- همچنانک آن شخص از نقصان کشت ** رقعه سوی صاحب خرمن نبشت
- Mektubunu o yüce ve adil padişaha götürdüler, okudu, fakat bir cevap vermedi. 1865
- رقعهاش بردند پیش میر داد ** خواند او رقعه جوابی وا نداد
- Dedi ki: onun derdi yalnız gıda, başka bir şey değil... Ahmağa verilecek en iyi cevap sükûttur.
- گفت او را نیست الا درد لوت ** پس جواب احمق اولیتر سکوت
- Ayrılık ve vuslat derdi onda hiç yok... fer’e bağlanmış, aslı hiç aramıyor.
- نیستش درد فراق و وصل هیچ ** بند فرعست او نجوید اصل هیچ
- O ahmağın biri... Varlığa kapılmış, ölmüş gitmiş fer’in derdiyle asla aldırış bile etmemekte.
- احمقست و مردهی ما و منی ** کز غم فرعش فراغ اصل نی
- Göklerle yeri bir elma farz et... Allah’ın kudret ağacından bitmiş!
- آسمانها و زمین یک سیب دان ** کز درخت قدرت حق شد عیان
- Sen, bu elmanın içindeki bir kurda benzersin; ağaçtan da haberin yok, bahçıvandan da! 1870
- تو چه کرمی در میان سیب در ** وز درخت و باغبانی بیخبر
- Elmada bir kurt daha var; fakat onun canı dış âleminde bayrak sahibi!
- آن یکی کرمی دگر در سیب هم ** لیک جانش از برون صاحبعلم
- Onun hareketi elmayı yarar... Elma onun hareketine karşı koyamaz!
- جنبش او وا شکافد سیب را ** بر نتابد سیب آن آسیب را
- Hareketi, perdeleri yırtar... Sureti kurt ama hakikatte o, bir ejderha!
- بر دریده جنبش او پردهها ** صورتش کرمست و معنی اژدها
- Demirden çıkan ilk ateş, dışarıya yavaş, yavaş adım atar.
- آتش که اول ز آهن میجهد ** او قدم بس سست بیرون مینهد
- Dadısı pamuktur önce... Fakat sonunda şuleleri ta esire kadar çıkar, 1875
- دایهاش پنبهست اول لیک اخیر ** میرساند شعلهها او تا اثیر
- İnsan, önce uykuya, yemeye muhtaçtır... Fakat nihayet meleklerden de üstün olur.
- مرد اول بستهی خواب و خورست ** آخر الامر از ملایک برترست
- Pamuk ve kükürdün himayesinde şulesi ve nuru, süha yıldızına kadar çıkar!
- در پناه پنبه و کبریتها ** شعله و نورش برآیدت بر سها
- Karanlık âlemi aydınlatır... Demirden yapılma tomruğu bile iğneyle deler geçer!
- عالم تاریک روشن میکند ** کندهی آهن به سوزن میکند
- Ateş de cismanidir ama ne ruhtandır, ne de ruhani âlemden!
- گرچه آتش نیز هم جسمانی است ** نه ز روحست و نه از روحانی است
- Cisme, o yücelikten bir nasip yoktur... Cisim, can denizinin önünde bir katra gibidir! 1880
- جسم را نبود از آن عز بهرهای ** جسم پیش بحر جان چون قطرهای
- Cisim, canla artar, gün günden fazlalaşır... Fakat can gitti mi cisme bak, ne hale gelir?
- جسم از جان روزافزون میشود ** چون رود جان جسم بین چون میشود
- Cisminin haddi, bir iki arşından fazla değildir... Fakat canın, ta göklere kadar çıkar, dolaşır!
- حد جسمت یک دو گز خود بیش نیست ** جان تو تا آسمان جولانکنیست
- En iyi kişi, ruha ta Bağdat’a Semerkand’a kadar olan mesafe tasavvurda yarım adımdır ancak!
- تا به بغداد و سمرقند ای همام ** روح را اندر تصور نیم گام
- Gözünüz iki dirhemlik taş ağırlığında bir yağ parçasıdır ama ruhunun nuru göklere dek her tarafı kaplar.
- دو درم سنگست پیه چشمتان ** نور روحش تا عنان آسمان
- Nursa, bu göz olmadan da uykuda her şeyi görür... Fakat göz, bu nur olmayınca ancak harap olur gider! 1885
- نور بی این چشم میبیند به خواب ** چشم بیاین نور چه بود جز خراب