- İnsandan da dedikodudan da geç de Cebrail’in ruhunun dayanıp kaldığı deniz kıyısına var!
- بگذر از انسان هم و از قال و قیل ** تا لب دریای جان جبرئیل
- Ondan sonra Ahmed’in canı (esrarı faş etme sakın diye) sana karşı dudağını ısırsın... Cebrail, senden korksun, geride kalsın!
- بعد از آنت جان احمد لب گزد ** جبرئیل از بیم تو واپس خزد
- Bir yay kadar ileri varır, sana doğru gelirsem derhal yanarım desin! 1890
- گوید ار آیم به قدر یک کمان ** من به سوی تو بسوزم در زمان
- Kölenin, mektuba padişahtan cevap gelmeyişinden kızıp perişan olması
- آشفتن آن غلام از نارسیدن جواب رقعه از قبل پادشاه
- Bu ovanın ne başı var zaten, ne sonu... o köle de mektubuna cevap gelmediğinden sıkılıp duruyor! Dostları, ayrılığını sordular;
- این بیابان خود ندارد پا و سر ** بیجواب نامه خستست آن پسر
- Ne şaşılacak şey, padişah neden bana cevap yazmadı... Yoksa kızgınlığından mektubu götüren bir hıyanetlikte mi bulundu?
- کای عجب چونم نداد آن شه جواب ** با خیانت کرد رقعهبر ز تاب
- Mektubu mu gizledi, yoksa padişaha vermedi mi? Acaba bir münafık mıydı, saman altından su mu yürüttü?
- رقعه پنهان کرد و ننمود آن به شاه ** کو منافق بود و آبی زیر کاه
- Tecrübe için başka bir mektup yazar, hünerli, terbiyeli bir başka elçi arar bulurum demekte,
- رقعهی دیگر نویسم ز آزمون ** دیگری جویم رسول ذو فنون
- Cahilliğinden o bihaber, padişahı, mutfak eminini, mektup götüreni ayıplamaktaydı. 1895
- بر امیر و مطبخی و نامهبر ** عیب بنهاده ز جهل آن بیخبر
- Hiç ben din yolunda eğri gittim, gâvurluk ettim diye kendisine gelmiyor, kusuru kendinde bulmuyordu.
- هیچ گرد خود نمیگردد که من ** کژروی کردم چو اندر دین شمن
- Süleyman aleyhisselâm’ın bir kusuru yüzünden rüzgârın ters esmesi
- کژ وزیدن باد بر سلیمان علیهالسلام به سبب زلت او
- Rüzgâr, Süleyman’ın tahtına ters esti... Süleyman dedi ki: Ey rüzgâr, ters esme!
- باد بر تخت سلیمان رفت کژ ** پس سلیمان گفت بادا کژ مغژ
- Rüzgâr da ey Süleyman dedi, ters hareket etme... Ters hareket edersen, benim tersliğime kızma!
- باد هم گفت ای سیلمان کژ مرو ** ور روی کژ از کژم خشمین مشو
- Allah, biz ders alalım da insafa gelelim diye bu teraziyi halk etti.
- این ترازو بهر این بنهاد حق ** تا رود انصاف ما را در سبق
- Sen eksik dirhem korsan ben eksik tartarım... Sen benimle apaydın muamelede bulunursan ben de seninle apaydın muamelede bulunurum! 1900
- از ترازو کم کنی من کم کنم ** تا تو با من روشنی من روشنم
- Böylece Süleyman’ın tacı da eğrildi... Aydın günü ona gece etti âdeta!
- همچنین تاج سلیمان میل کرد ** روز روشن را برو چون لیل کرد
- Süleyman dedi ki: Ey taç, neden başımda eğrilirsin... A güneş, doğumdan eksilme benim!
- گفت تا جا کژ مشو بر فرق من ** آفتابا کم مشو از شرق من
- O eliyle tacı düzelttikçe taç eğrilmekteydi yiğidim!
- راست میکرد او به دست آن تاج را ** باز کژ میشد برو تاج ای فتی
- Tam sekiz kere doğrulttu, sekiz kere eğrildi... Dedi ki: Ey taç, bu ne bu? Eğrilme artık!
- هشت بارش راست کرد و گشت کژ ** گفت تاجا چیست آخر کژ مغژ
- Taç dedi ki: Beni yüz kere doğrultsan yine eğrilirim... Çünkü inanılır kişi, sen eğrilmedesin! 1905
- گفت اگر صد ره کنی تو راست من ** کژ شوم چون کژ روی ای متمن
- Süleyman, bunun üzerine kalbini doğrulttu... Gönlündeki şehvetten soğudu...
- پس سلیمان اندرونه راست کرد ** دل بر آن شهوت که بودش کرد سرد
- Tacı da derhal doğruldu... Nasıl istiyorsa başında öyle durdu.
- بعد از آن تاجش همان دم راست شد ** آنچنان که تاج را میخواست شد
- Süleyman, bundan sonra onu mahsustan eğriltmede, taç da inadına doğrulmadaydı.
- بعد از آنش کژ همی کرد او به قصد ** تاج او میگشت تارکجو به قصد
- O ulu Peygamber, tacını sekiz kere eğriltti; her defasında taç, başında doğruldu.
- هشت کرت کژ بکرد آن مهترش ** راست میشد تاج بر فرق سرش
- Taç, dile geldi de ey padişah, nazlan dedi... Kanadından mademki tozu, toprağı silktin; uç! 1910
- تاج ناطق گشت کای شه ناز کن ** چون فشاندی پر ز گل پرواز کن
- Bana izin yok ki bundan ileriye geçeyim... Bu sırrın gayb perdelerini yırtayım!
- نیست دستوری کزین من بگذرم ** پردههای غیب این برهم درم
- Elini sen ağzıma koy da kapat... Ağzım, beğenilmeyen şeyler söylemesin!
- بر دهانم نه تو دست خود ببند ** مر دهانم را ز گفت ناپسند