English    Türkçe    فارسی   

4
1893-1917

  • Mektubu mu gizledi, yoksa padişaha vermedi mi? Acaba bir münafık mıydı, saman altından su mu yürüttü?
  • Tecrübe için başka bir mektup yazar, hünerli, terbiyeli bir başka elçi arar bulurum demekte,
  • Cahilliğinden o bihaber, padişahı, mutfak eminini, mektup götüreni ayıplamaktaydı. 1895
  • Hiç ben din yolunda eğri gittim, gâvurluk ettim diye kendisine gelmiyor, kusuru kendinde bulmuyordu.
  • Süleyman aleyhisselâm’ın bir kusuru yüzünden rüzgârın ters esmesi
  • Rüzgâr, Süleyman’ın tahtına ters esti... Süleyman dedi ki: Ey rüzgâr, ters esme!
  • Rüzgâr da ey Süleyman dedi, ters hareket etme... Ters hareket edersen, benim tersliğime kızma!
  • Allah, biz ders alalım da insafa gelelim diye bu teraziyi halk etti.
  • Sen eksik dirhem korsan ben eksik tartarım... Sen benimle apaydın muamelede bulunursan ben de seninle apaydın muamelede bulunurum! 1900
  • Böylece Süleyman’ın tacı da eğrildi... Aydın günü ona gece etti âdeta!
  • Süleyman dedi ki: Ey taç, neden başımda eğrilirsin... A güneş, doğumdan eksilme benim!
  • O eliyle tacı düzelttikçe taç eğrilmekteydi yiğidim!
  • Tam sekiz kere doğrulttu, sekiz kere eğrildi... Dedi ki: Ey taç, bu ne bu? Eğrilme artık!
  • Taç dedi ki: Beni yüz kere doğrultsan yine eğrilirim... Çünkü inanılır kişi, sen eğrilmedesin! 1905
  • Süleyman, bunun üzerine kalbini doğrulttu... Gönlündeki şehvetten soğudu...
  • Tacı da derhal doğruldu... Nasıl istiyorsa başında öyle durdu.
  • Süleyman, bundan sonra onu mahsustan eğriltmede, taç da inadına doğrulmadaydı.
  • O ulu Peygamber, tacını sekiz kere eğriltti; her defasında taç, başında doğruldu.
  • Taç, dile geldi de ey padişah, nazlan dedi... Kanadından mademki tozu, toprağı silktin; uç! 1910
  • Bana izin yok ki bundan ileriye geçeyim... Bu sırrın gayb perdelerini yırtayım!
  • Elini sen ağzıma koy da kapat... Ağzım, beğenilmeyen şeyler söylemesin!
  • Hâsılı sana ne dert gelirse başkasına kabahat bulma; kendine bak!
  • Dostum, bu iş başkasından oldu sanma... o kölenin uğraştığı gibi uğraşıp durma!
  • Köle, gâh elçiyle, mutfak eminiyle uğraşıp savaşmasaydı... Gâh cömert padişaha kızmadaydı. 1915
  • Tıpkı Firavun gibi... Hani o da Musa’yı bırakmıştı da halkın yavrucaklarının başlarını kestiriyordu.
  • Hâlbuki düşman, o kör gönüllünün evindeydi... Oysa başka çocukların başlarını kopartıp duruyordu!