- O gün, Ebulhasan’ın hali düzeldi... Önce duymuş olduğu şaşılacak şeyler, o gün kendisinde zuhur etti.
- حال او زان روز شد خوب و بدید ** آن عجایب را که اول میشنید
- Kölenin ilk mektuba cevap gelmeyince padişaha başka bir mektup daha yazması
- رقعهی دیگر نوشتن آن غلام پیش شاه چون جواب آن رقعهی اول نیافت
- O kötü zanda bulunan köle kınamalarla, feryadu figanlarla dolu bir mektup daha yazdı. 1935
- نامهی دیگر نوشت آن بدگمان ** پر ز تشنیع و نفیر و پر فغان
- “Bundan önce padişaha bir mektup daha yazdım... Fakat bilmem eline değdi mi?” dedi.
- که یکی رقعه نبشتم پیش شه ** ای عجب آنجا رسید و یافت ره
- Güzel yüzlü padişah o mektubu da okudu; ona da cevap vermedi, seslenmedi.
- آن دگر را خواند هم آن خوبخد ** هم نداد او را جواب و تن بزد
- Padişah ona aldırmamaktaydı... O da tam beş kere padişaha mektup yazdı.
- خشک میآورد او را شهریار ** او مکرر کرد رقعه پنج بار
- Nihayet perdeci başı “o da sizin kulunuz... Bir cevap verseniz değer.
- گفت حاجب آخر او بندهی شماست ** گر جوابش بر نویسی هم رواست
- Cevap verirseniz, bir kula, bir köleye lütuf ile bakarsanız padişahlığınızdan ne eksilir ki?” dedi. 1940
- از شهی تو چه کم گردد اگر ** برغلام و بنده اندازی نظر
- Padişah dedi ki: bu kolay... Fakat köle sersem... Ahmak adam çirkindir, Allah merdududur.
- گفت این سهلست اما احمقست ** مرد احمق زشت و مردود حقست
- Suçunu, kabahatini affederim ama illeti bana da sirayet eder sonra!
- گرچه آمرزم گناه و زلتش ** هم کند بر من سرایت علتش
- Bir uyuz, yüz kişiyi uyuz eder... Hele bu hareketi beğenilmez habis uyuz, büsbütün beterdi!
- صد کس از گرگین همه گرگین شوند ** خاصه این گر خبیث ناپسند
- Kâfir bile akılsızlık uyuzuna tutulmasın... Yoksa şumluğu, bulutta bile yağmur bırakmaz!
- گر کم عقلی مبادا گبر را ** شوم او بیآب دارد ابر را
- Şumluğu yüzünden buluttan bir katra yağmur yağmaz... Şehir, onun baykuşluğu yüzünden viraneye döner! 1945
- نم نبارد ابر از شومی او ** شهر شد ویرانه از بومی او
- O ahmakların uyuzluğu yüzünden Nuh tufanı, koca bir âlemi kötülüklerle yıktı gitti!
- از گر آن احمقان طوفان نوح ** کرد ویران عالمی را در فضوح
- Peygamber “Kim ahmaksa düşmanımızdır... Yol kesen gulyabanidir...
- گفت پیغامبر که احمق هر که هست ** او عدو ماست و غول رهزنست
- Akıllıysa canımızdır; ondan gelen serin esinti ondan gelen rüzgâr bize fesleğendir.
- هر که او عاقل بود از جان ماست ** روح او و ریح او ریحان ماست
- Akıl, bana sövse razıyım... Çünkü benim feyiz vericiliğimden bir feyze sahiptir.
- عقل دشنامم دهد من راضیم ** زانک فیضی دارد از فیاضیم
- Onun sövmesi faydasız değildir... Boş elle kalkıp konukluğa gelmez. 1950
- نبود آن دشنام او بیفایده ** نبود آن مهمانیش بیمایده
- Ahmak, ağzıma helva tıksa onun helvasından hastalanır, ateşlenirim, dedi.
- احمق ار حلوا نهد اندر لبم ** من از آن حلوای او اندر تبم
- Lâtifsen. Gönlün aydınsa şunu iyice bil: Eşek götünü öpmede bir lezzet yoktur!
- این یقین دان گر لطیف و روشنی ** نیست بوسهی کون خر را چاشنی
- Faydasız yere bıyığını pis pis kokutur... Yemek yemeksizin elbise, onun tenceresiyle kararır!
- سبلتت گنده کند بیفایده ** جامه از دیگش سیه بیمایده
- Yemek dediğim akıldır, ekmek ve kebap değil... Oğul, cana gıda akıl nurudur.
- مایده عقلست نی نان و شوی ** نور عقلست ای پسر جان را غذی
- İnsana nurdan başka bir yiyecek yoktur... O candan başka bir şeyle beslenip yetişmez insan. 1955
- نیست غیر نور آدم را خورش ** از جز آن جان نیابد پرورش
- Bu yiyecekleri yavaş yavaş azalt... Çünkü bunlar, eşek gıdasıdır, hür adamın gıdası değil!
- زین خورشها اندک اندک باز بر ** کین غذای خر بود نه آن حر
- Bunları azalt da asıl gıdayı almaya kabiliyetin olsun, nur lokmalarını yiyesin!
- تا غذای اصل را قابل شوی ** لقمههای نور را آکل شوی
- Bu ekmeğin ekmek oluşu, o nurun aksiyledir... Bu canın can oluşu, o canın feyziyledir.
- عکس آن نورست کین نان نان شدست ** فیض آن جانست کین جان جان شدست