English    Türkçe    فارسی   

4
1948-1972

  • Akıllıysa canımızdır; ondan gelen serin esinti ondan gelen rüzgâr bize fesleğendir.
  • هر که او عاقل بود از جان ماست ** روح او و ریح او ریحان ماست
  • Akıl, bana sövse razıyım... Çünkü benim feyiz vericiliğimden bir feyze sahiptir.
  • عقل دشنامم دهد من راضیم ** زانک فیضی دارد از فیاضیم
  • Onun sövmesi faydasız değildir... Boş elle kalkıp konukluğa gelmez. 1950
  • نبود آن دشنام او بی‌فایده ** نبود آن مهمانیش بی‌مایده
  • Ahmak, ağzıma helva tıksa onun helvasından hastalanır, ateşlenirim, dedi.
  • احمق ار حلوا نهد اندر لبم ** من از آن حلوای او اندر تبم
  • Lâtifsen. Gönlün aydınsa şunu iyice bil: Eşek götünü öpmede bir lezzet yoktur!
  • این یقین دان گر لطیف و روشنی ** نیست بوسه‌ی کون خر را چاشنی
  • Faydasız yere bıyığını pis pis kokutur... Yemek yemeksizin elbise, onun tenceresiyle kararır!
  • سبلتت گنده کند بی‌فایده ** جامه از دیگش سیه بی‌مایده
  • Yemek dediğim akıldır, ekmek ve kebap değil... Oğul, cana gıda akıl nurudur.
  • مایده عقلست نی نان و شوی ** نور عقلست ای پسر جان را غذی
  • İnsana nurdan başka bir yiyecek yoktur... O candan başka bir şeyle beslenip yetişmez insan. 1955
  • نیست غیر نور آدم را خورش ** از جز آن جان نیابد پرورش
  • Bu yiyecekleri yavaş yavaş azalt... Çünkü bunlar, eşek gıdasıdır, hür adamın gıdası değil!
  • زین خورشها اندک اندک باز بر ** کین غذای خر بود نه آن حر
  • Bunları azalt da asıl gıdayı almaya kabiliyetin olsun, nur lokmalarını yiyesin!
  • تا غذای اصل را قابل شوی ** لقمه‌های نور را آکل شوی
  • Bu ekmeğin ekmek oluşu, o nurun aksiyledir... Bu canın can oluşu, o canın feyziyledir.
  • عکس آن نورست کین نان نان شدست ** فیض آن جانست کین جان جان شدست
  • Bir kerecik nur yemeğini yedin mi ekmeğin başına da toprak saçarsın, tandırın başına da!
  • چون خوری یکبار از ماکول نور ** خاک ریزی بر سر نان و تنور
  • Akıl, iki akıldır: Birincisi kazanılan akıldır... Sen onu mektepte çocuk nasıl öğrenirse öyle öğrenirsin. 1960
  • عقل دو عقلست اول مکسبی ** که در آموزی چو در مکتب صبی
  • Kitaptan, üstattan, düşünceden, anıştan, manalardan, güzel ve dokunulmadık bilgilerden.
  • از کتاب و اوستاد و فکر و ذکر ** از معانی وز علوم خوب و بکر
  • Aklın artar, başkalarından daha fazla akıllı olursun... Fakat bu ezberlemekle de ağırlaşır, sıkılırsın!
  • عقل تو افزون شود بر دیگران ** لیک تو باشی ز حفظ آن گران
  • Geze dolaşa âdeta bir ezberleme levhası kesilirsin... Hâlbuki bunlardan geçen Levhimahfuz olur!
  • لوح حافظ باشی اندر دور و گشت ** لوح محفوظ اوست کو زین در گذشت
  • Öbür akıl, Allah vergisidir... Onun kaynağı candadır.
  • عقل دیگر بخشش یزدان بود ** چشمه‌ی آن در میان جان بود
  • Gönülden bilgi ırmağı coştu mu ne kokar, ne eskir, ne de sararır! 1965
  • چون ز سینه آب دانش جوش کرد ** نه شود گنده نه دیرینه نه زرد
  • Kaynağın yolu bağlı ise ne gam! Çünkü o anbean ev içinden coşup durmaktadır!
  • ور ره نبعش بود بسته چه غم ** کو همی‌جوشد ز خانه دم به دم
  • Tahsil ile elde edilen akıl, ırmaklara benzer... O, şuradan buradan çıkar, evlere gider.
  • عقل تحصیلی مثال جویها ** کان رود در خانه‌ای از کویها
  • Yolu kapandı mı çaresiz kalır, akmaz! Sen, çeşmeyi gönlünde ara.
  • راه آبش بسته شد شد بی‌نوا ** از درون خویشتن جو چشمه را
  • Bir adamın, birisiyle danışıp görüşmesi, o adamın da ben senin düşmanınım ,başkasına danış demesi
  • قصه‌ی آنک کسی به کسی مشورت می‌کرد گفتش مشورت با دیگری کن کی من عدوی توم
  • Bir adam, birisiyle meşverette bulunuyor, tereddütten kurtulmak, hapisten halâs olmak istiyordu.
  • مشورت می‌کرد شخصی با کسی ** کز تردد وا ردهد وز محبسی
  • O adam dedi ki: Hoş fakat benden başkasını ara bul da danışacağın şeyi ona danış! 1970
  • گفت ای خوش‌نام غیر من بجو ** ماجرای مشورت با او بگو
  • Ben senin düşmanınım, bana sarılma... Düşmanın tedbiri, aydın olamaz!
  • من عدوم مر ترا با من مپیچ ** نبود از رای عدو پیروز هیچ
  • Git, sana dost olan birisini ara... Dost şüphe yok ki dostun hayrını diler.
  • رو کسی جو که ترا او هست دوست ** دوست بهر دوست لاشک خیرجوست