- İnsana nurdan başka bir yiyecek yoktur... O candan başka bir şeyle beslenip yetişmez insan. 1955
- نیست غیر نور آدم را خورش ** از جز آن جان نیابد پرورش
- Bu yiyecekleri yavaş yavaş azalt... Çünkü bunlar, eşek gıdasıdır, hür adamın gıdası değil!
- زین خورشها اندک اندک باز بر ** کین غذای خر بود نه آن حر
- Bunları azalt da asıl gıdayı almaya kabiliyetin olsun, nur lokmalarını yiyesin!
- تا غذای اصل را قابل شوی ** لقمههای نور را آکل شوی
- Bu ekmeğin ekmek oluşu, o nurun aksiyledir... Bu canın can oluşu, o canın feyziyledir.
- عکس آن نورست کین نان نان شدست ** فیض آن جانست کین جان جان شدست
- Bir kerecik nur yemeğini yedin mi ekmeğin başına da toprak saçarsın, tandırın başına da!
- چون خوری یکبار از ماکول نور ** خاک ریزی بر سر نان و تنور
- Akıl, iki akıldır: Birincisi kazanılan akıldır... Sen onu mektepte çocuk nasıl öğrenirse öyle öğrenirsin. 1960
- عقل دو عقلست اول مکسبی ** که در آموزی چو در مکتب صبی
- Kitaptan, üstattan, düşünceden, anıştan, manalardan, güzel ve dokunulmadık bilgilerden.
- از کتاب و اوستاد و فکر و ذکر ** از معانی وز علوم خوب و بکر
- Aklın artar, başkalarından daha fazla akıllı olursun... Fakat bu ezberlemekle de ağırlaşır, sıkılırsın!
- عقل تو افزون شود بر دیگران ** لیک تو باشی ز حفظ آن گران
- Geze dolaşa âdeta bir ezberleme levhası kesilirsin... Hâlbuki bunlardan geçen Levhimahfuz olur!
- لوح حافظ باشی اندر دور و گشت ** لوح محفوظ اوست کو زین در گذشت
- Öbür akıl, Allah vergisidir... Onun kaynağı candadır.
- عقل دیگر بخشش یزدان بود ** چشمهی آن در میان جان بود
- Gönülden bilgi ırmağı coştu mu ne kokar, ne eskir, ne de sararır! 1965
- چون ز سینه آب دانش جوش کرد ** نه شود گنده نه دیرینه نه زرد
- Kaynağın yolu bağlı ise ne gam! Çünkü o anbean ev içinden coşup durmaktadır!
- ور ره نبعش بود بسته چه غم ** کو همیجوشد ز خانه دم به دم
- Tahsil ile elde edilen akıl, ırmaklara benzer... O, şuradan buradan çıkar, evlere gider.
- عقل تحصیلی مثال جویها ** کان رود در خانهای از کویها
- Yolu kapandı mı çaresiz kalır, akmaz! Sen, çeşmeyi gönlünde ara.
- راه آبش بسته شد شد بینوا ** از درون خویشتن جو چشمه را
- Bir adamın, birisiyle danışıp görüşmesi, o adamın da ben senin düşmanınım ,başkasına danış demesi
- قصهی آنک کسی به کسی مشورت میکرد گفتش مشورت با دیگری کن کی من عدوی توم
- Bir adam, birisiyle meşverette bulunuyor, tereddütten kurtulmak, hapisten halâs olmak istiyordu.
- مشورت میکرد شخصی با کسی ** کز تردد وا ردهد وز محبسی
- O adam dedi ki: Hoş fakat benden başkasını ara bul da danışacağın şeyi ona danış! 1970
- گفت ای خوشنام غیر من بجو ** ماجرای مشورت با او بگو
- Ben senin düşmanınım, bana sarılma... Düşmanın tedbiri, aydın olamaz!
- من عدوم مر ترا با من مپیچ ** نبود از رای عدو پیروز هیچ
- Git, sana dost olan birisini ara... Dost şüphe yok ki dostun hayrını diler.
- رو کسی جو که ترا او هست دوست ** دوست بهر دوست لاشک خیرجوست
- Ben düşmanım, benim gibisinden bir çare olmaz... Eğri gider, sana düşmanlık ederim.
- من عدوم چاره نبود کز منی ** کژ روم با تو نمایم دشمنی
- Kurttan bekçilik istemek doğru bir şey değildir... Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak, aramamak demektir.
- حارسی از گرگ جستن شرط نیست ** جستن از غیر محل ناجستنیست
- Hiç şüphe etme ki ben sana düşmanım... Senin yolunu keserim ben, nasıl olur da sana yol gösteririm? 1975
- من ترا بیهیچ شکی دشمنم ** من ترا کی ره نمایم ره زنم
- Kim dostlarla düşer kalkarsa külhanda bile olsa gül bahçesindedir...
- هر که باشد همنشین دوستان ** هست در گلخن میان بوستان
- Fakat zamanede düşmanla düşüp kalkan gül bahçesinde bile olsa külhandadır!
- هر که با دشمن نشیند در زمن ** هست او در بوستان در گولخن
- Biz, ben diye varlığa düşerek dostu incitme de kimse, düşmanın olmasın!
- دوست را مازار از ما و منت ** تا نگردد دوست خصم و دشمنت
- Allah için halka hayır yap yahut kendi canın için herkese hayırda bulun da.
- خیر کن با خلق بهر ایزدت ** یا برای راحت جان خودت