English    Türkçe    فارسی   

4
1972-1996

  • Git, sana dost olan birisini ara... Dost şüphe yok ki dostun hayrını diler.
  • رو کسی جو که ترا او هست دوست ** دوست بهر دوست لاشک خیرجوست
  • Ben düşmanım, benim gibisinden bir çare olmaz... Eğri gider, sana düşmanlık ederim.
  • من عدوم چاره نبود کز منی ** کژ روم با تو نمایم دشمنی
  • Kurttan bekçilik istemek doğru bir şey değildir... Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak, aramamak demektir.
  • حارسی از گرگ جستن شرط نیست ** جستن از غیر محل ناجستنیست
  • Hiç şüphe etme ki ben sana düşmanım... Senin yolunu keserim ben, nasıl olur da sana yol gösteririm? 1975
  • من ترا بی‌هیچ شکی دشمنم ** من ترا کی ره نمایم ره زنم
  • Kim dostlarla düşer kalkarsa külhanda bile olsa gül bahçesindedir...
  • هر که باشد همنشین دوستان ** هست در گلخن میان بوستان
  • Fakat zamanede düşmanla düşüp kalkan gül bahçesinde bile olsa külhandadır!
  • هر که با دشمن نشیند در زمن ** هست او در بوستان در گولخن
  • Biz, ben diye varlığa düşerek dostu incitme de kimse, düşmanın olmasın!
  • دوست را مازار از ما و منت ** تا نگردد دوست خصم و دشمنت
  • Allah için halka hayır yap yahut kendi canın için herkese hayırda bulun da.
  • خیر کن با خلق بهر ایزدت ** یا برای راحت جان خودت
  • Daima gözüne dost görünsün... Gönlüne kin yüzünden çirkin suretler gelmesin! 1980
  • تا هماره دوست بینی در نظر ** در دلت ناید ز کین ناخوش صور
  • Fakat birisine düşmanlıkta bulundun mu ondan çekin... Seni seven bir dostla görüş, danışacağını ona danış!
  • چونک کردی دشمنی پرهیز کن ** مشورت با یار مهرانگیز کن
  • Adam dedi ki: Ey iyi kişi, biliyorum seni... Sen benim eski düşmanımsın.
  • گفت می‌دانم ترا ای بوالحسن ** که توی دیرینه دشمن‌دار من
  • Fakat akıllı ve manevi bir adamsın; aklın eğri gitmeme razı olmaz.
  • لیک مرد عاقلی و معنوی ** عقل تو نگذاردت که کژ روی
  • Tabiat, düşmandan hıncını çıkartmak ister ama akıl, nefse demirden bir bağdır;
  • طبع خواهد تا کشد از خصم کین ** عقل بر نفس است بند آهنین
  • Gelir, onu kötülükten men eder, geri çeker... Akıl, onun iyi ve kötü hareketlerine adeta bir şahnedir. 1985
  • آید و منعش کند وا داردش ** عقل چون شحنه‌ست در نیک و بدش
  • İmana mensup akıl adil bir şahneye benzer... Gönül şehrinin bekçisidir, hâkimidir.
  • عقل ایمانی چو شحنه‌ی عادلست ** پاسبان و حاکم شهر دلست
  • Kedi gibi aklı uyanıktır onun... Hırsız, fare gibi delikte kalakalır!
  • هم‌چو گربه باشد او بیدارهوش ** دزد در سوراخ ماند هم‌چو موش
  • Nerede fare çıkar, bir şeye el uzatırsa ya orada kedi yoktur yahut varsa bile sureti vardır!
  • در هر آنجا که برآرد موش دست ** نیست گربه یا که نقش گربه است
  • Kedi nedir? Aslanları yıkan aslan... Tendeki imana mensup akıl!
  • گربه‌ی چه شیر شیرافکن بود ** عقل ایمانی که اندر تن بود
  • Onun görünüşü yırtıcı hayvanlara hâkimdir... Narası otlayan hayvanları men eder! 1990
  • غره‌ی او حاکم درندگان ** نعره‌ی او مانع چرندگان
  • Şehir, hırsızlarla, elbise soyanlarla dolu... Söyle, ister şahne olsun, ister olmasın!
  • شهر پر دزدست و پر جامه‌کنی ** خواه شحنه باش گو و خواه نی
  • Rasul aleyhisselam’ın, bir savaşta, orduda ihtiyarlar ve savaşta tecrübeliler bulunduğu halde Huzeyil kabilesinden bir genci emir yapması
  • امیر کردن رسول علیه‌السلام جوان هذیلی را بر سریه‌ای کی در آن پیران و جنگ آزمودگان بودند
  • Peygamber, kâfilerle savaşmak, abes şeyleri gidermek için bir ordu gönderiyordu.
  • یک سریه می‌فرستادش رسول ** به هر جنگ کافر و دفع فضول
  • Huzeyl kabilesinden bir genci seçti, orduya emir etti.
  • یک جوانی را گزید او از هذیل ** میر لشکر کردش و سالار خیل
  • Askerin aslı kumandandır... Kumandansız kavim, başsız bedene benzer!
  • اصل لشکر بی‌گمان سرور بود ** قوم بی‌سرور تن بی‌سر بود
  • Şu ölüşün, solup gidişin, hep başbuğu terk etmendendir. 1995
  • این همه که مرده و پژمرده‌ای ** زان بود که ترک سرور کرده‌ای
  • Usançtan, nekeslikten, benlikten baş çekmede, kendini başbuğ saymadasın!
  • از کسل وز بخل وز ما و منی ** می‌کشی سر خویش را سر می‌کنی