- Zaten kızımızın çeyizi çimeni, aşçısı, işçisi olmadığı meydanda... İyi ve namuslu oluşuna gelince: o, bunu zaten bilir.
- ظاهرا او بیجهاز و خادمست ** وز صلاح و ستر او خود عالمست
- Kızın namuslu olduğunu babanın anlatması şart değil ya... Nasıl olduğu esasen onca aydın gün gibi meydandadır’’. 210
- شرح مستوری ز بابا شرط نیست ** چون برو پیدا چو روز روشنیست
- Senin de yanlışın meydana çıktı, rezil rüsvay oldun... Bari az söyle; bu hikâyeyi onun için anlattım.
- این حکایت را بدان گفتم که تا ** لاف کم بافی چو رسوا شد خطا
- A dâvada ayak direyip duran, senin anlayışın, hüküm çıkarışın da bundan ibaret işte!
- مر ترا ای هم به دعوی مستزاد ** این بدستت اجتهاد و اعتقاد
- Sen de sofinin karısı gibi hainsin, kötülükte hile tuzağını kurmuşsun!
- چون زن صوفی تو خاین بودهای ** دام مکر اندر دغا بگشودهای
- Bu suretle her yüzü yunmadık pis kişiye temizliğini anlatır durursun... Kendinden utanır da Allah’tan utanmazsın!
- که ز هر ناشسته رویی کپ زنی ** شرم داری وز خدای خویش نی
- Allah’a “duyar, görür” demekteki maksat
- غرض از سمیع و بصیر گفتن خدا را
- Allah, her şeyi görür, bu görüş de daima seni korkutsun diye kendisine “gören” dedi. 215
- از پی آن گفت حق خود را بصیر ** که بود دید ویت هر دم نذیر
- Kötü sözlerden dudağını yumasın diye de kendisini “duyan diye anlattı.
- از پی آن گفت حق خود را سمیع ** تا ببندی لب ز گفتار شنیع
- Korkasın da bir fesat düşünmeyesin diye “bilen” adını takındı.
- از پی آن گفت حق خود را علیم ** تا نیندیشی فسادی تو ز بیم
- Fakat bunlar, meselâ zenciye kâfur adının verildiği gibi Allah’a konmuş adlar değildir.
- نیست اینها بر خدا اسم علم ** که سیه کافور دارد نام هم
- Allah ismi, sıfattan türeme, sıfattan meydana gelmedir, Allah sıfatlarıysa kadimdir, evveli yoktur. İlleti Ûlâ misali gibi batıl ve saçma değildir.
- اسم مشتقست و اوصاف قدیم ** نه مثال علت اولی سقیم
- Öyle olmasaydı sağıra duyan, köre aydın adlarının verilmesi gibi alay olur, maskaralık olurdu. 220
- ورنه تسخر باشد و طنز و دها ** کر را سامع ضریران را ضیا
- Tanınma için konan ad, meselâ terbiyesiz ve utanmaz birisine mahcup yahut kara ve çirkin birisine güzel diye konuvermiş bir addır.
- یا علم باشد حیی نام وقیح ** یا سیاه زشت را نام صبیح
- Yeni doğmuş çocukcağıza hacı yahut da soyunda var diye gazi adını koymaktır.
- طفلک نوزاده را حاجی لقب ** یا لقب غازی نهی بهر نسب
- Bu lâkapları, övmek için söylerlerse övülende bu sıfatlar yoksa övüş, doğru olmaz ki.
- گر بگویند این لقبها در مدیح ** تا ندارد آن صفت نبود صحیح
- Ya alaya almaktır yahut da öven delidir. Allah ise zalimlerin söylediklerinden beridir, paktır.
- تسخر و طنزی بود آن یا جنون ** پاک حق عما یقول الظالمون
- Ben seninle buluşmadan önce de biliyordum: Güzel yüzlüsün ama kötü huylusun sen! 225
- من همی دانستمت پیش از وصال ** که نکورویی ولیکن بدخصال
- Ben seni görmeden de inatçı bir adam olduğunu, kötülükte ayak diremiş, kötülüğe alışmış bulunduğunu biliyordum.
- من همی دانستمت پیش از لقا ** کز ستیزه راسخی اندر شقا
- Gözüm kızarırsa, az görsem bile yine o illete tutulduğumu bilirim ya!
- چونک چشمم سرخ باشد در غمش ** دانمش زان درد گر کم بینمش
- Sen beni çobansız bir kuzu gibi yapayalnız gördün de bekçim, gözcüm yok sandın.
- تو مرا چون بره دیدی بی شبان ** تو گمان بردی ندارم پاسبان
- Âşıklar, bakılmaması lazım gelen yere bakarlar da o yüzden dertlenirler, o dert sebebiyle de ağlarlar, inlerler.
- عاشقان از درد زان نالیدهاند ** که نظر ناجایگه مالیدهاند
- O ceylanı çobansız, o esiri ucuz sanırlar. 230
- بیشبان دانستهاند آن ظبی را ** رایگان دانستهاند آن سبی را
- Nihayet “Gözcüsü, bekçisi benim... Az bak!” diye bir bakış okudur gelir, ciğerlerine saplanır!
- تا ز غمزه تیر آمد بر جگر ** که منم حارس گزافه کم نگر
- Ben, bir kuzudan da, keçiden de aşağı mıyım ki ardımda gözcüm, bekçim olmasın?
- کی کم از بره کم از بزغالهام ** که نباشد حارس از دنبالهام
- Öyle bir bekçim var ki saltanat, ona yaraşır... Bana nasıl bir yel esmekte? O bilir!
- حارسی دارم که ملکش میسزد ** داند او بادی که آن بر من وزد