English    Türkçe    فارسی   

4
2138-2162

  • Ey kendinde olmayanlara Zülfikar vuran, aklını başına al, o Zülfikarı sen, kendi kendine vurmaktasın.
  • ای زده بر بی‌خودان تو ذوالفقار ** بر تن خود می‌زنی آن هوش دار
  • Çünkü kendinden gecen fânidir, kurtulmuştur... Ebedi olarak emniyet bucağında oturur.
  • زانک بی‌خود فانی است و آمنست ** تا ابد در آمنی او ساکنست
  • Sureti fânidir; o bir ayna kesilmiştir... O aynada başkalarının yüzünden gayrı bir şey görünmez. 2140
  • نقش او فانی و او شد آینه ** غیر نقش روی غیر آن جای نه
  • Tuh der tükürürsen kendi yüzüne tükürmüş olursun... Aynaya vurursan yine kendine vurursun.
  • گر کنی تف سوی روی خود کنی ** ور زنی بر آینه بر خود زنی
  • Orada çirkin bir surat görürsen gördüğünde sensin... İsa ve Meryem’i görürsen yine gördüklerin senden ibarettir.
  • ور ببینی روی زشت آن هم توی ** ور ببینی عیسی و مریم توی
  • O ne budur, ne o... her şeyden arı durudur... Yalnız senin önüne senin suretini kor.
  • او نه اینست و نه آن او ساده است ** نقش تو در پیش تو بنهاده است
  • Söz buraya gelince dudak yumuldu... Kalem buraya gelince kırıldı, durdu!
  • چون رسید اینجا سخن لب در ببست ** چون رسید اینجا قلم درهم شکست
  • Fasahat el verdi ama dudağını yum, sus; Allah, doğruyu daha iyi bilir! 2145
  • لب ببند ار چه فصاحت دست داد ** دم مزن والله اعلم بالرشاد
  • Ey daimi sarhoş, sen dam kenarındasın... Ya otur, ya aşağıya in vesselam!
  • برکنار بامی ای مست مدام ** پست بنشین یا فرود آ والسلام
  • Ne vakit muradına erersen o hoş zaman dam kıyısına gelişindir, böyle bil bunu.
  • هر زمانی که شدی تو کامران ** آن دم خوش را کنار بام دان
  • İyi zamanda kork... O zamanı define gibi sakla, açığa vurma.
  • بر زمان خوش هراسان باش تو ** هم‌چو گنجش خفیه کن نه فاش تو
  • Açığa vurma da sevgiye ansızın bir bela gelip çatmasın... Kendine gel de o gizlilik yerinde korka korka yürü.
  • تا نیاید بر ولا ناگه بلا ** ترس ترسان رو در آن مکمن هلا
  • Neşeli zamanda neşenin geçip gitmesinden korkarsın... İşte bu, gayp damından canın göçüp gitmesidir. 2150
  • ترس جان در وقت شادی از زوال ** زان کنار بام غیبست ارتحال
  • Sır damının kenarını, sen görmüyorsun ruh görüyor da tir tir titriyor.
  • گر نمی‌بینی کنار بام راز ** روح می‌بیند که هستش اهتزاز
  • Ansızın gelip çatan her belâ, neşe damının korkuluğu kıyısında gelip çatmıştır.
  • هر نکالی ناگهان کان آمدست ** بر کنار کنگره‌ی شادی بدست
  • İnsan, damın kenarında olmadıkça düşmez Nuh ve Lût kavimlerine bak da ibret al.
  • جز کنار بام خود نبود سقوط ** اعتبار از قوم نوح و قوم لوط
  • O boşboğazın Rasul aleyhisselâm huzurunda fasih söz söylemesinin ve çok konuşmasının sebebi
  • بیان سبب فصاحت و بسیارگویی آن فضول به خدمت رسول علیه‌السلام
  • Peygamber’in hadsiz sarhoşluğundan o aptala bir ışık vurmuş, onu neşelendirmiş, sarhoş etmişti.
  • پرتو مستی بی‌حد نبی ** چون بزد هم مست و خوش گشت آن غبی
  • Neşesinden çok konuşmaya başladı. Sarhoş, ebedi bırakır, baş aşağı düşer! 2155
  • لاجرم بسیارگو شد از نشاط ** مست ادب بگذاشت آمد در خباط
  • Fakat her yerde kendinden geçen, kötülük etmez... Şarap zaten edepsiz olanı edepsiz eder.
  • نه همه جا بی‌خودی شر می‌کند ** بی‌ادب را می چنان‌تر می‌کند
  • Şarap içen akıllıysa daha ziyade akıllı olur... Kötü huylu ise büsbütün berbat bir hale gelir.
  • گر بود عاقل نکو فر می‌شود ** ور بود بدخوی بتر می‌شود
  • Fakat insanların çoğu kötü ve ahlâksız olduğundan şarabı herkese haram ettiler.
  • لیک اغلب چون بدند و ناپسند ** بر همه می را محرم کرده‌اند
  • Rasul aleyhisselâm’ın Huzeyl kabilesine mensup olan genci ihtiyarlara, tecrübelilere üstün tutup seçmesinde ve başbuğ yapmasındaki sebep
  • بیان رسول علیه السلام سبب تفضیل و اختیار کردن او آن هذیلی را به امیری و سرلشکری بر پیران و کاردیدگان
  • Hüküm üstünündür halkın çoğu da kötüdür; bu yüzden kılıcı yol kesicilerin elinden aldılar.
  • حکم اغلب راست چون غالب بدند ** تیغ را از دست ره‌زن بستدند
  • Peygamber dedi ki: Ey işin dış yüzünü gören, sen onu genç ve hünersiz görme. 2160
  • گفت پیغامبر کای ظاهرنگر ** تو مبین او را جوان و بی‌هنر
  • Nice kara sakallı ihtiyarlar vardır... Nice de gönülleri, zift gibi kapkara aksakallılar.
  • ای بسا ریش سیاه و مردت پیر ** ای بسا ریش سپید و دل چو قیر
  • Onun aklını defalarca denedim... O genç işlerde ihtiyarlık etti.
  • عقل او را آزمودم بارها ** کرد پیری آن جوان در کارها