English    Türkçe    فارسی   

4
2170-2194

  • Onun pak nuru delilsiz, beyansız deriyi yırtar, içi meydana çıkarır. 2170
  • Yalnız dışı görene göre kalp nedir, geçer altın ne? Hurma sepetinde ne var? O bilir.
  • Nice altınları, hasetçi hırsızların elinden kurtulsun diye dumanla karartmışlardır.
  • Nice bakırlar vardır ki aklı kıt olanlara satsınlar diye onları altın suyuna batırmışlar, altın yaldızla yaldızlamışlardır.
  • Biz bütün ülkelerin iç yüzünü görenleriz... Gönlü görürüz, dış yüzüne bakmayız biz!
  • Zahirin etrafında dönüp dolaşan kadılar, zahiri görünüşe göre hükmederler. 2175
  • Birisi şahadet getirdi, imanını gösteren bir şey yaptı mı bunlar, derhal o adamın mümin olduğuna hükmederler.
  • Bu suretle de nice münafıklar, zahire sığınmışlar... Böylece de yüzlerce iman sahibinin kanını gizlice dökmüşlerdir.
  • Çalış çabala da akıl ve din piri ol... Bu suretle aklı kül gibi iç âlemini gör.
  • O güzelim akıl, yokluktan yüz gösterince Allah ona bir elbisedir giydirdi, binlerce de ad taktı.
  • Bu güzel adların en aşağısı işte şu: O, hiç kimseye muhtaç değildir. 2180
  • Akıl bir kere yüz gösterse, suretini şu âleme izhar etse gündüz bile, onun nuruna karşı kapkaranlık kalırdı.
  • Ahmaklık da meselâ, meydana çıkıverse gecenin karanlığı, onun yanında apaydın kalır.
  • Çünkü o, geceden daha karanlıktır, daha karadır. Fakat ne fayda? Kötü yarasa karanlıların satın alır.
  • Yavaş, yavaş gündüzün ışığına alış... Yoksa yarasa gibi nura kavuşmaz, kalakalırsın!
  • Yarasa nerede bir güçlük, bir müşkül varsa orasını sever... Nerede bir devletlinin ışığı yanıyorsa oraya düşman kesilir. 2185
  • Bilgisi görgüsü daha fazla görünsün diye gönlü daima müşküller arar.
  • O her müşkülle seni oyalar... Kendi kötü tabiatına karşı gaflete daldırır.
  • Tam akılıyla yarı akıllının, tam adamla yarı adamın ve hiçbir şey olmayan mağrur kötü kişinin alâmetleri
  • Akıllı ona derler ki elinde meşalesi vardır... Kafilenin önünde gider, onlara kılavuzluk eder.
  • O önde giden kendi nuruna uymuş, onun ardına düşmüştür... O kendinden geçmiş bir halde yola düşüp giden, kendisine tabidir.
  • O kendisine inanmıştır... Sizde onun canının yayıldığı nura, o nur âlemince inanın. 2190
  • Yarım akıllıda kendisine bir akıllıyı göz etmiş, göz diye bu akıllıyı bilmiş tanımıştır.
  • Körün kendisini yedene sarılması gibi ona el atmıştır... Bu suretle onunla göz sahibi olmuş, çevikleşmiş ululaşmıştır.
  • Bir arpa ağırlığınca bile aklı olmayan eşeğe gelince: Hem aklı yoktur, hem akıllıyı terk etmiştir.
  • Az, çok... Bir yol da bilmez. Fakat yine de bir kılavuzun ardına düşmekten sıkılır, arlanıp utanır.