English    Türkçe    فارسی   

4
2190-2214

  • O kendisine inanmıştır... Sizde onun canının yayıldığı nura, o nur âlemince inanın. 2190
  • مومن خویشست و ایمان آورید ** هم بدان نوری که جانش زو چرید
  • Yarım akıllıda kendisine bir akıllıyı göz etmiş, göz diye bu akıllıyı bilmiş tanımıştır.
  • دیگری که نیم‌عاقل آمد او ** عاقلی را دیده‌ی خود داند او
  • Körün kendisini yedene sarılması gibi ona el atmıştır... Bu suretle onunla göz sahibi olmuş, çevikleşmiş ululaşmıştır.
  • دست در وی زد چو کور اندر دلیل ** تا بدو بینا شد و چست و جلیل
  • Bir arpa ağırlığınca bile aklı olmayan eşeğe gelince: Hem aklı yoktur, hem akıllıyı terk etmiştir.
  • وآن خری کز عقل جوسنگی نداشت ** خود نبودش عقل و عاقل را گذاشت
  • Az, çok... Bir yol da bilmez. Fakat yine de bir kılavuzun ardına düşmekten sıkılır, arlanıp utanır.
  • ره نداند نه کثیر و نه قلیل ** ننگش آید آمدن خلف دلیل
  • Upuzun, uçsuz bucaksız çöllerde gâh topallayıp meyus olarak, gâh koşup yortarak gider durur. 2195
  • می‌رود اندر بیابان دراز ** گاه لنگان آیس و گاهی بتاز
  • Bir kandil yoktur ki önünde tutsun, önünü görsün... Hatta yarım bir ışık bile bulamaz ki ondan bir nur dilensin.
  • شمع نه تا پیشوای خود کند ** نیم شمعی نه که نوری کد کند
  • Aklı yoktur ki dirilikten dem vursun, yarım aklı bile yoktur ki ölsün, kendisini ölü bilsin.
  • نیست عقلش تا دم زنده زند ** نیم‌عقلی نه که خود مرده کند
  • O akıllıya karşı tam bir ölü hale gelsin de kendisini aşağılık yerden dama yüceltsin!
  • مرده‌ی آن عاقل آید او تمام ** تا برآید از نشیب خود به بام
  • Tam aklın yoksa kendini ölü hale getir... Sözü diri bir akıllıya sığın.
  • عقل کامل نیست خود را مرده کن ** در پناه عاقلی زنده‌سخن
  • Böyle olmayan adam diri değildir ki İsa’ya hemdem olsun... Ölü değildir ki İsa’nın ölüleri dirilten nefesine mazhar olsun. 2200
  • زنده نی تا همدم عیسی بود ** مرده نی تا دمگه عیسی شود
  • Kör canı her yana adım atar, sıçrar durur ama bir türlü kurtulamaz.
  • جان کورش گام هر سو می‌نهد ** عاقبت نجهد ولی بر می‌جهد
  • Gölcük, gölcükte balık avlayanlar, birisi akıllı, öbürü yarı akıllı, üçüncüsü de mağrur, aptal, gafil ve değersiz üç balıkla akıbetleri
  • قصه‌ی آن آبگیر و صیادان و آن سه ماهی یکی عاقل و یکی نیم عاقل وان دگر مغرور و ابله مغفل لاشی و عاقبت هر سه
  • A inatçı, bu, içinde üç büyük balık bulunan gölcüğün hikâyesine benzer.
  • قصه‌ی آن آبگیرست ای عنود ** که درو سه ماهی اشگرف بود
  • “Kelile” de okumuşsundur ama o kabuktan ibarettir, bu anlatışımızsa canın ta içidir.
  • در کلیله خوانده باشی لیک آن ** قشر قصه باشد و این مغز جان
  • Birkaç balıkçı, o gölcüğün yanından geçtiler, o balıkları gördüler.
  • چند صیادی سوی آن آبگیر ** برگذشتند و بدیدند آن ضمیر
  • Derhal koşup ağ getirmeye gittiler. Balıklar bunu anladılar... 2205
  • پس شتابیدند تا دام آورند ** ماهیان واقف شدند و هوشمند
  • İçlerinden akıllı olan yola düştü; hiç de gidilmesi istenmeyen o güç yola yürüdü.
  • آنک عاقل بود عزم راه کرد ** عزم راه مشکل ناخواه کرد
  • Bunlarla danışmayayım dedi türlü, türlü fikirlerde bulunur, azmimi gevşetirler.
  • گفت با اینها ندارم مشورت ** که یقین سستم کنند از مقدرت
  • Yurtlarının sevgisine kapılırlar; tembellikleri, bilgisizlikleri bana da sirayet eder.
  • مهر زاد و بوم بر جانشان تند ** کاهلی و جهلشان بر من زند
  • Danışmak için bir iyi ve diri kişi lâzım ki seni de diriltsin, fakat nerede öyle bir diri?
  • مشورت را زنده‌ای باید نکو ** که ترا زنده کند وان زنده کو
  • Ey yolcu yolcuyla danış, kadınla değil... Çünkü kadının reyi seni topal eder. 2210
  • ای مسافر با مسافر رای زن ** زانک پایت لنگ دارد رای زن
  • Vatan sevgisinden dem vurma; durma, yürü... Vatan oradadır, burada değil canım efendim!
  • از دم حب الوطن بگذر مه‌ایست ** که وطن آن سوست جان این سوی نیست
  • Vatan istiyorsan ırmağın o tarafına geç... Bu doğru hadisi eğri ve yanlış okuma!
  • گر وطن خواهی گذر آن سوی شط ** این حدیث راست را کم خوان غلط
  • Abdest alanın yıkadığı uzuvlarda dua okunmasının sırrı
  • سر خواندن وضو کننده اوراد وضو را
  • Hadiste abdest alınırken yıkanan her uzuv için ayrı dua rivayet edilmiştir.
  • در وضو هر عضو را وردی جدا ** آمدست اندر خبر بهر دعا
  • Burnunu yıkar, burnuna su çekerken gani Allahtan cennet kokusu iste.
  • چونک استنشاق بینی می‌کنی ** بوی جنت خواه از رب غنی