English    Türkçe    فارسی   

4
2236-2260

  • Ardına köpek düşen ceylan, hayatından bir damar bile kalsa koşar ya... İşte o da onun gibi koşmaktaydı.
  • هم‌چو آهو کز پی او سگ بود ** می‌دود تا در تنش یک رگ بود
  • Artık köpek varken tavşan uykusuna dalmak hatadır... Zaten korkan adamın gözüne uyku girer mi?
  • خواب خرگوش و سگ اندر پی خطاست ** خواب خود در چشم ترسنده کجاست
  • O balık gitti deniz yolunu tuttu... Pek uzun olan o yola düştü.
  • رفت آن ماهی ره دریا گرفت ** راه دور و پهنه‌ی پهنا گرفت
  • Bir hayli zahmetler çekti, fakat sonun da emniyet ve afiyet makamına yetişti.
  • رنجها بسیار دید و عاقبت ** رفت آخر سوی امن و عافیت
  • Kendisini uçsuz bucaksız, hiçbir yandan kıyısı görünmez denize attı. 2240
  • خویشتن افکند در دریای ژرف ** که نیابد حد آن را هیچ طرف
  • Derken balıkçılar ağ getirdiler... Yarı akıllının neşesi bozuldu, ağzının tadı kaçtı.
  • پس چو صیادان بیاوردند دام ** نیم‌عاقل را از آن شد تلخ کام
  • Dedi ki: Eyvahlar olsun. Fırsatı fevt ettim, nasıl oldu da o yol gösterene arkadaş olmadım?
  • گفت اه من فوت کردم فرصه را ** چون نگشتم همره آن رهنما
  • O ansızın gitti... Gitti ama benim de hararetle ardına düşmem gerekti.
  • ناگهان رفت او ولیکن چونک رفت ** می‌ببایستم شدن در پی بتفت
  • Fakat geçene acınmak hatadır... Gitti mi gitti gider! Gayrı onu anmanın hiçbir faydası yoktur!
  • بر گذشته حسرت آوردن خطاست ** باز ناید رفته یاد آن هباست
  • Tutulan kuşun, geçmiş zamana pişman olma, içinde bulunduğun vaktin kıymetini bil, bundan istifadeye çalış, pişmanlıkla vakit geçirme diye nasihati
  • قصه‌ی آن مرغ گرفته کی وصیت کرد کی بر گذشته پشیمانی مخور تدارک وقت اندیش و روزگار مبر در پشیمانی
  • Birisi hileyle tuzağına bir kuş düşürdü. Kuş, ona dedi ki: Ey ulu hoca. 2245
  • آن یکی مرغی گرفت از مکر و دام ** مرغ او را گفت ای خواجه‌ی همام
  • Sen birçok öküzler, koyunlar yedin... Birçok develer kurban ettin.
  • به تو بسی گاوان و میشان خورده‌ای ** تو بسی اشتر به قربان کرده‌ای
  • Dünyada onlarla bile doymadın... Benimle de doymazsın sen!
  • تو نگشتی سیر زانها در زمن ** هم نگردی سیر از اجزای من
  • Beni bırak da sana üç öğüt vereyim... Bak bakalım aptal mıyım, akıllı mıyım?
  • هل مرا تا که سه پندت بر دهم ** تا بدانی زیرکم یا ابلهم
  • Birinci öğüdü elimdeyken vereyim, ikincisini samanla karışık balçıktan yapılma damının üstünde.
  • اول آن پند هم در دست تو ** ثانیش بر بام کهگل بست تو
  • Üçüncüsünü de ağacın üstünde veririm... Bu üç öğütle bahtın iyileşir. 2250
  • وآن سوم پند دهم من بر درخت ** که ازین سه پند گردی نیکبخت
  • Elindeyken vereceğim öğüt şu: Olmayacak söze kim söylerse söylesin inanma.
  • آنچ بر دستست اینست آن سخن ** که محالی را ز کس باور مکن
  • Bu ulu öğüdü elindeyken verip azat oldu, duvarın üstüne konup,
  • بر کفش چون گفت اول پند زفت ** گشت آزاد و بر آن دیوار رفت
  • Dedi ki: Geçmiş gitmiş şeye gam yeme... Fırsatını kaybettin mi üzülme artık!
  • گفت دیگر بر گذشته غم مخور ** چون ز تو بگذشت زان حسرت مبر
  • Sonra “Şu küçücük bedenimde on dirhem ağırlığında paha biçilmez bir inci var.
  • بعد از آن گفتش که در جسمم کتیم ** ده درمسنگست یک در یتیم
  • Seni de oğullarını da devlete eriştirdi... O inci senin hakkındı... 2255
  • دولت تو بخت فرزندان تو ** بود آن گوهر به حق جان تو
  • Fakat kısmetin değilmiş, kaçırdın... Öyle bir inci dünyada bulunmaz” dedi.
  • فوت کردی در که روزی‌ات نبود ** که نباشد مثل آن در در وجود
  • Adam gebe kadın doğururken nasıl feryat ederse öyle bağırmaya başladı.
  • آنچنان که وقت زادن حامله ** ناله دارد خواجه شد در غلغله
  • Kuş dedi ki: Sana geçmiş şeye gam etme diye nasihat etmedim mi,
  • مرغ گفتش نی نصیحت کردمت ** که مبادا بر گذشته‌ی دی غمت
  • Mademki geçip gitti, neden gam yersin? Ya öğüdümü anlamadın yahut da sağırsın sen.
  • چون گذشت و رفت غم چون می‌خوری ** یا نکردی فهم پندم یا کری
  • Sonra bir de sana sapıklığa düşme olmayacak söze sakın inanma demedim mi? Bu ikinci öğüdüm değil miydi? 2260
  • وان دوم پندت بگفتم کز ضلال ** هیچ تو باور مکن قول محال