- Üçüncüsünü de ağacın üstünde veririm... Bu üç öğütle bahtın iyileşir. 2250
- وآن سوم پند دهم من بر درخت ** که ازین سه پند گردی نیکبخت
- Elindeyken vereceğim öğüt şu: Olmayacak söze kim söylerse söylesin inanma.
- آنچ بر دستست اینست آن سخن ** که محالی را ز کس باور مکن
- Bu ulu öğüdü elindeyken verip azat oldu, duvarın üstüne konup,
- بر کفش چون گفت اول پند زفت ** گشت آزاد و بر آن دیوار رفت
- Dedi ki: Geçmiş gitmiş şeye gam yeme... Fırsatını kaybettin mi üzülme artık!
- گفت دیگر بر گذشته غم مخور ** چون ز تو بگذشت زان حسرت مبر
- Sonra “Şu küçücük bedenimde on dirhem ağırlığında paha biçilmez bir inci var.
- بعد از آن گفتش که در جسمم کتیم ** ده درمسنگست یک در یتیم
- Seni de oğullarını da devlete eriştirdi... O inci senin hakkındı... 2255
- دولت تو بخت فرزندان تو ** بود آن گوهر به حق جان تو
- Fakat kısmetin değilmiş, kaçırdın... Öyle bir inci dünyada bulunmaz” dedi.
- فوت کردی در که روزیات نبود ** که نباشد مثل آن در در وجود
- Adam gebe kadın doğururken nasıl feryat ederse öyle bağırmaya başladı.
- آنچنان که وقت زادن حامله ** ناله دارد خواجه شد در غلغله
- Kuş dedi ki: Sana geçmiş şeye gam etme diye nasihat etmedim mi,
- مرغ گفتش نی نصیحت کردمت ** که مبادا بر گذشتهی دی غمت
- Mademki geçip gitti, neden gam yersin? Ya öğüdümü anlamadın yahut da sağırsın sen.
- چون گذشت و رفت غم چون میخوری ** یا نکردی فهم پندم یا کری
- Sonra bir de sana sapıklığa düşme olmayacak söze sakın inanma demedim mi? Bu ikinci öğüdüm değil miydi? 2260
- وان دوم پندت بگفتم کز ضلال ** هیچ تو باور مکن قول محال
- Ben, kendim üç dirhem gelmem aslanım... İçinde on dirhemlik inci nasıl bulunur?
- من نیم خود سه درمسنگ ای اسد ** ده درمسنگ اندرونم چون بود
- Adam, bu söz üzerine kendine geldi, hadi dedi... o üçüncü güzel öğüdü de ver bakalım!
- خواجه باز آمد به خود گفتا که هین ** باز گو آن پند خوب سیومین
- Kuş dedi ki: Evet. Allah için o ikisini iyi tuttun da üçüncüsünü sana bedava söyleyeceğim ha!
- گفت آری خوش عمل کردی بدان ** تا بگویم پند ثالث رایگان
- Uykuya dalmış bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak yere tohum saçmaktır.
- پند گفتن با جهول خوابناک ** تخت افکندن بود در شوره خاک
- Aptallık ve bilgisizlik yırtığı yama kabul etmez... Ey öğütçü, ona hikmet tohumunu pek saçma. 2265
- چاک حمق و جهل نپذیرد رفو ** تخم حکمت کم دهش ای پندگو
- O yarı akıllı balığın kurtulmak için bir çare düşünmesi ve kendisini ölü göstermesi
- چاره اندیشیدن آن ماهی نیمعاقل و خود را مرده کردن
- Öbür balık, o belâ çağında aklının gölgesinden ayrı düştü de dedi ki:
- گفت ماهی دگر وقت بلا ** چونک ماند از سایهی عاقل جدا
- O, denize vardı, gamdan azat oldu... Ben öyle bir iyi arkadaştan ayrıldım.
- کو سوی دریا شد و از غم عتیق ** فوت شد از من چنان نیکو رفیق
- Fakat artık onu düşünmeyeyim de kendi kendime bir çare bulayım... Şimdi kendimi ölü göstereyim ben...
- لیک زان نندیشم و بر خود زنم ** خویشتن را این زمان مرده کنم
- Suyun üstüne çıkıp karnımı yukarıya, sırtı mı aşağıya verip kendimi salı vereyim... Su, nereye götürürse gideyim.
- پس برآرم اشکم خود بر زبر ** پشت زیر و میروم بر آب بر
- Yüzen kişi gibi değil de âdeta bir saman çöpü gibi su üstünde sürükleneyim. 2270
- میروم بر وی چنانک خس رود ** نی بسباحی چنانک کس رود
- Kendimi ölüye benzetip suya bırakayım... Ölümden önce ölmek, azaptan kurtuluştur.
- مرده گردم خویش بسپارم به آب ** مرگ پیش از مرگ امنست از عذاب
- Ey yiğit ölümden önce ölmek emniyettir... Bize Mustafa böyle buyurdu.
- مرگ پیش از مرگ امنست ای فتی ** این چنین فرمود ما را مصطفی
- Dedi ki: Size ölüm, sınamalarla gelmeden hepiniz ölün.
- گفت موتواکلکم من قبل ان ** یاتی الموت تموتوا بالفتن
- Balık, güya öldü, karnını yukarıya çevirdi... Su, onu gâh yukarıya çıkarıyor, gâh aşağıya alıyordu.
- همچنان مرد و شکم بالا فکند ** آب میبردش نشیب و گه بلند