- Gel de benim yüzümden ne hale girdiğini gör... Çünkü sen benim ne inişimin ehlisin ne çıkışımın! 2305
- تا ببینی خویش را ز آسیب من ** که نهای اهل فراز و شیب من
- Aklı bir testere ikiye biçse o ateşteki altın gibi yine gülümser.
- عقل را گر ارهای سازد دو نیم ** همچو زر باشد در آتش او بسیم
- Vehim, âlemleri yakan Firavundur; akıl, canları parlatan aydınlatan Musa’nındır.
- وهم مر فرعون عالمسوز را ** عقل مر موسی به جان افروز را
- Musa, yokluk yoluna gitti... Firavun, ona dedi ki: Sen kimsin?
- رفت موسی بر طریق نیستی ** گفت فرعونش بگو تو کیستی
- Musa, ben akılım... Ululuk ıssı Allah’ın elçisiyim... Allah’ın ulu bürhanıyım, azgınlıktan insana emniyet veren kişiyim ben!
- گفت من عقلم رسول ذوالجلال ** حجةاللهام امانم از ضلال
- Firavun dedi ki: Sus, huyluyu bırak da sen bana eski adını söyle! 2310
- گفت نی خامش رها کن های هو ** نسبت و نام قدیمت را بگو
- Musa dedi ki: Benim nispetim, Allah’ın şu toprak yurdunadır... Asıl adım da onun kullarının en aşağısı.
- گفت که نسبت مر از خاکدانش ** نام اصلم کمترین بندگانش
- Ben o Allah’ın kulunun oğluyum... Onun cariyesiyle kulundan doğmuşum.
- بندهزادهی آن خداوند وحید ** زاده از پشت جواری و عبید
- Asıl mensup olduğum topraktır; su ve balçıktır... Allah suya toprağa canla gönül vermiştir.
- نسبت اصلم ز خاک و آب و گل ** آب و گل را داد یزدان جان و دل
- Bu toprak bedenimin dönüp gideceği yer de yine topraktır... Senin gideceğin yer de topraktır a mağrur.
- مرجع این جسم خاکم هم به خاک ** مرجع تو هم به خاک ای سهمناک
- Bizim de bütün serkeşlerin de aslı topraktır. Hepimiz topraktanız... Buna da yüz türlü nişane var. 2315
- اصل ما و اصل جمله سرکشان ** هست از خاکی و آن را صد نشان
- Bedenine topraktan yardım gelmededir... Boynun topraktan biten gıdalarla düzelip kalınlaşmadadır.
- که مدد از خاک میگیرد تنت ** از غذایی خاک پیچد گردنت
- Can gitti mi beden o korkunç, mezar da toprak olur gider.
- چون رود جان میشود او باز خاک ** اندر آن گور مخوف سهمناک
- Sen de, biz de, sana benzeyenlerde hep toprak olurlar... Senin mevkiin rütben de kalmaz.
- هم تو و هم ما و هم اشباه تو ** خاک گردند و نماند جاه تو
- Firavun dedi ki: Bundan, bu soydan başka bir adın daha var senin... Sana ne ad daha âlâ yaraşır.
- گفت غیر این نسب نامیت هست ** مر ترا آن نام خود اولیترست
- Firavunun kulu kullarının kulu... Bedeni, canı, önce onun nimetleriyle beslenip yetişen kul. 2320
- بندهی فرعون و بندهی بندگانش ** که ازو پرورد اول جسم و جانش
- Âsi, azgın ve pek zalim kul... Kötü işi yüzünden yurttan kaçan kul.
- بندهی یاغی طاغی ظلوم ** زین وطن بگریخته از فعل شوم
- Kanlı katil, gaddar, hak bilmez kul... Artık sen bu sıfatlara bak da var kıyas et nesin?
- خونی و غداری و حقناشناس ** هم برین اوصاف خود میکن قیاس
- Gariplikte hor, yoksul, çıplak bir kul, öyle bir kul ki ne bizim hakkımızı tanır, ne bize şükreder.
- در غریبی خوار و درویش و خلق ** که ندانستی سپاس ما و حق
- Musa şöyle cevap verdi: Haşa... O padişaha, padişahlıkta kimse şerik olamaz.
- گفت حاشا که بود با آن ملیک ** در خداوندی کسی دیگر شریک
- Mülk ve devlette tektir, eşi yok. Kullarına ondan başka başbuğ yoktur. 2325
- واحد اندر ملک او را یار نی ** بندگانش را جز او سالار نی
- Halkına ondan başka kimse sahip değildir. helâke düşmüş kişiden başka kimse ona şeriklik davasına kalkışamaz.
- نیست خلقش را دگر کس مالکی ** شرکتش دعوی کند جز هالکی
- Beni nakşeden, bana bu sureti veren odur; nakkaşım odur benim... Başkası bu dâvaya kalkışırsa zalimdir.
- نقش او کردست و نقاش من اوست ** غیر اگر دعوی کند او ظلمجوست
- Sen benim kaşımı bile yaratmaya kadir değilsin... Böyleyken nasıl olur da beni yarattığını söyleyebilirsin?
- تو نتوانی ابروی من ساختن ** چون توانی جان من بشناختن
- Asıl o gaddar, o azgın sensin ki Allah’a şerik olmak davasına düşmüşsün.
- بلک آن غدار و آن طاغی توی ** که کنی با حق دعوی دوی