- Fakat o vakit hazine senin olmaz, çünkü o ele geçen ganimet, ruhun evi yıkma ücretidir.
- لیک آن تو نباشد زانک روح ** مزد ویران کردنستش آن فتوح
- insan, ancak çalıştığını kazanır. o işten hiçbir ücrete sahip olamayınca, 2545
- چون نکرد آن کار مزدش هست لا ** لییس للانسان الا ما سعی
- Artık, eyvanlar olsun., böyle bir ay bulut altındaymış da görmedim!
- دست خایی بعد از آن تو کای دریغ ** این چنین ماهی بد اندر زیر میغ
- İyilik edip bana söylenen sözleri tutmadım, attık hazine gitti, elim bomboş diye elini ısırır, hayıflanır durursun!
- من نکردم آنچ گفتند از بهی ** گنج رفت و خانه و دستم تهی
- Meselâ; sen ücretle bir ev kiralarsın, fakat o evi satın alsan bile senin mülkün değildir ki!
- خانهی اجرت گرفتی و کری ** نیست ملک تو به بیعی یا شری
- Bu evde iş işleyesin diye kira müddeti, eceline kadardır.
- این کری را مدت او تا اجل ** تا درین مدت کنی در وی عمل
- Dükkânda eskicilik, yamacılık edersin, fakat bu dükkânının altında iki maden gömülüdür! 2550
- پارهدوزی میکنی اندر دکان ** زیر این دکان تو مدفون دو کان
- Bu dükkân kiralıktır. Çabuk ol, kazmayı al da dibini kaz!
- هست این دکان کرایی زود باش ** تیشه بستان و تکش را میتراش
- Birdenbire kazma madene rastlasın da dükkândan da kurtul, yamacılıktan da!
- تا که تیشه ناگهان بر کان نهی ** از دکان و پارهدوزی وا رهی
- Yamacılık dediğin nedir? Su içmek, yemek yemek, bu yamalarla köhne hırkanı yamar durursun!
- پارهدوزی چیست خورد آب و نان ** میزنی این پاره بر دلق گران
- Bu beden hırkası daima yırtılır. Sen de bu yemekle, içmekle onu yamarsın!
- هر زمان میدرد این دلق تنت ** پاره بر وی میزنی زین خوردنت
- Ey talihi yaver padişah soyundan gelen, kendine gel de yamacılıktan utan! 2555
- ای ز نسل پادشاه کامیار ** با خود آ زین پارهدوزی ننگ دار
- Bu dükkânın dibini bir parçacık kaz da o iki maden, başını yüceltsin!
- پارهای بر کن ازین قعر دکان ** تا برآرد سر به پیش تو دو کان
- Bu kiralık evin kira müddeti bitmeden kendine gel. Yoksa bu müddet biter, sen de ondan bir fayda elde edemezsin!
- پیش از آن کین مهلت خانهی کری ** آخر آید تو نخورده زو بری
- Sonra dükkân sahibi, seni dükkândan çıkarır; bu dükkânı da hazineyi elde etmek için yıkar.
- پس ترا بیرون کند صاحب دکان ** وین دکان را بر کند از روی کان
- Sen gâh hasretle başına vurursun; gâh ham sakalını yolar durursun!
- تو ز حسرت گاه بر سر میزنی ** گاه ریش خام خود بر میکنی
- Yazıklar olsun; bu dükkân benimdi. Kör müydüm ki buradan bir fayda elde etmedim! 2560
- کای دریغا آن من بود این دکان ** کور بودم بر نخوردم زین مکان
- Yazıklar olsun, bu bizimdi yel götürdü! Biz kullara da ebediyen hasretlere düşüp eyvahlar olsun demek kaldı dersin!
- ای دریغا بود ما را برد باد ** تا ابد یا حسرتا شد للعباد
- İnsanın, yaradılışında olan zekâ ve düşüncelerine aldanarak peygamberlerin bilgisi olan gayb bilgisini istememesi
- غره شدن آدمی به ذکاوت و تصویرات طبع خویشتن و طلب ناکردن علم غیب کی علم انبیاست
- Ben evde bir süs, bir nakış gördüm de o evin sevgisiyle kararsız bir hale geldim;
- دیدم اندر خانه من نقش و نگار ** بودم اندر عشق خانه بیقرار
- Gizli hazineden haberim bile olmadı., yoksa kazma, elimde çiçek demeti kesilirdi!
- بودم از گنج نهانی بیخبر ** ورنه دستنبوی من بودی تبر
- Ah, o zaman kazmanın hakkını verseydim şimdi gamdan kurtulmuş olurdum!
- آه گر داد تبر را دادمی ** این زمان غم را تبرا دادمی
- Gözümü nakşa, takmış, çocuklar gibi aşk oyunlarına dalıp kalmıştım! 2565
- چشم را بر نقش میانداختم ** همچو طفلان عشقها میباختم
- O muradına erişmiş hakim, sen bir çocuksun. Evde nakışlarla, suretlerle dolu diyerek ne de doğru, ne de güzel söylemiştir.
- پس نکو گفت آن حکیم کامیار ** که تو طفلی خانه پر نقش و نگار
- İlâhiname de çok vasiyetlerde bulunmuş, tozu dumana ver, varlığının kökünü kazı demiştir.
- در الهینامه بس اندرز کرد ** که بر آر دودمان خویش گرد
- Firavun ey Musa dedi; kâfi, gönlüm, ıstıraptan eridi gitti., artık üçüncü vadini söyle!
- بس کن ای موسی بگو وعدهی سوم ** که دل من ز اضطرابش گشت گم