- Savaş âleminde sana böyle bir devlet ve ülke ihsan eden, bir gör de bak, sulhta ülkene nasıl bir sofra kurar!
- آنک در جنگت چنان ملکی دهد ** بنگر اندر صلح خوانت چون نهد
- Keremiyle cefa zamanında onları veren, vefa zamanında seni nasıl görüp gözetir, arayıp yoklar, bir bak da gör!
- آن کرم که اندر جفا آنهات داد ** در وفا بنگر چه باشد افتقاد
- Firavun, ey Musa, dördüncüsü nedir? Çabuk söyle, çünkü sabrım yetti, hırsım arttı dedi.
- گفت ای موسی چهارم چیست زود ** بازگو صبرم شد و حرصم فزود
- Musa dedi ki: Daima genç kalırsın, daima saçın, sakalın katran gibi siyah, yüzün erguvan gibi kırmızı olur.
- گفت چارم آنک مانی تو جوان ** موی همچون قیر و رخ چون ارغوان
- Bizce rengin, kokunun değeri yoktur. Fakat sen aşağılıksın, onun için aşağı âlemden konuşuyorum! 2575
- رنگ و بو در پیش ما بس کاسدست ** لیک تو پستی سخن کردیم پست
- Renkle, kokuyla, mevkile öğünmek, çocukları sevindirir, aldatır!
- افتخار از رنگ و بو و از مکان ** هست شادی و فریب کودکان
- Halka, kendi aklınız miktarınca değil, onların akılları miktarınca söz söyleyin ki Allah’a ve Peygamber'ine yalan demesinler hadisi
- بیان این خبر کی کلموا الناس علی قدر عقولهم لا علی قدر عقولکم حتی لا یکذبوا الله و رسوله
- İşim çocuğa düştü., gayri çocukların ağzını kullanmam lâzım!
- چونک با کودک سر و کارم فتاد ** هم زبان کودکان باید گشاد
- Mektebe git de sana kuş alayım yahut kuru "üzüm, ceviz ve fıstık getireyim diyeyim!
- که برو کتاب تا مرغت خرم ** یا مویز و جوز و فستق آورم
- Sen beden gençliğinden başka bir şey bilmiyorsun ya, al işte bu gençliği, a eşek, nah sana arpa
- جز شباب تن نمیدانی به کیر ** این جوانی را بگیر ای خر شعیر
- Yüzün hiç buruşmaz, pörsümez. Kutlu gençliğin hep bu halde kalır. 2580
- هیچ آژنگی نیفتد بر رخت ** تازه ماند آن شباب فرخت
- Ona ne ihtiyarlık buruşması gelir, ne de selvi ye benzeyen boyun iki kat olur!
- نه نژند پیریت آید برو ** نه قد چون سرو تو گردد دوتو
- Ne sendeki gençliğin kuvveti azalır, ne dişlerin, ağrır, sallanır!
- نه شود زور جوانی از تو کم ** نه به دندانها خللها یا الم
- Kadınların erkekten nefretine sebep olan gevşekliği, kadına yaklaşmamak derdini görmezsin!
- نه کمی در شهوت و طمث و بعال ** که زنان را آید از ضعفت ملال
- Gençlik çağının parlaklığı seni öyle bir açar, neşelendirir ki Ukâşe'nin müjdesi de Peygamber'i öyle-açmış, öyle neşelendirmişti işte!
- آنچنان بگشایدت فر شباب ** که گشود آن مژدهی عکاشه باب
- Saferin çıktığını kim müjdelerse ona cennet müjdesi vereceğim buyurması
- قوله علیه السلام من بشرنی بخروج صفر بشرته بالجنة
- Ahir zaman Peygamberi Ahmed, Rebiyülevvel ayında göçtü, bunda hiç ihtilâf yoktur. 2585
- احمد آخر زمان را انتقال ** در ربیع اول آید بی جدال
- Gönlü, bu göç zamanını haber alınca can ve gönülden o vakta âşık oldu.
- چون خبر یابد دلش زین وقت نقل ** عاشق آن وقت گردد او به عقل
- Safer gelince, bu ay bitince sefer edeceğim diye-neşelendi.
- چون صفر آید شود شاد از صفر ** که پس این ماه میسازم سفر
- Her gece bu buluşmanın iştiyakıyla sabahlara kadar "Ey yücelerden yüce arkadaş!" der dururdu!
- هر شبی تا روز زین شوق هدی ** ای رفیق راه اعلی میزدی
- "Bana kim safer ayı çıktı diye müjde verirse._x000D_
- گفت هر کس که مرا مژده دهد ** چون صفر پای از جهان بیرون نهد
- Kim safer gitti, Rebiyyülevvel geldi diye beni muştularsa ben de onu cennetle muştular, ona şefaatçi olurum dedi." 2590
- که صفر بگذشت و شد ماه ربیع ** مژدهور باشم مر او را و شفیع
- Ukâşe gelip müjde dedi., safer çıktı gitti. Peygamber de "Ey ulu aslan, cennet senindir" buyurdu
- گفت عکاشه صفر بگذشت و رفت ** گفت که جنت ترا ای شیر زفت
- Başka birisi de gelip safer çıktı dedi., bet dedi ki: O müjdeyi Ukâşe aldı!
- دیگری آمد که بگذشت آن صفر ** گفت عکاشه ببرد از مژده بر
- Erler, görüyorsun ya, âlemden göçmeden neşeleniyorlar, şu çocuklarsa âlemde kalmalarına seviniyorlar!
- پس رجال از نقل عالم شادمان ** وز بقااش شادمان این کودکان
- İyi suyun tadını tatmayan kör kuşa, acı su, kevser görünür.
- چونک آب خوش ندید آن مرغ کور ** پیش او کوثر نیامد آب شور
- Musa da, senin saf ikbaline bir dert erişmez diye bu tarzda kerametler sayıp dökmekteydi. 2595
- همچنین موسی کرامت میشمرد ** که نگردد صاف اقبال تو درد