English    Türkçe    فارسی   

4
2718-2742

  • İkisine de mailsen, iki cinsten de katışığın var... Nefisle akıl, ikisi de sende karışık!
  • ور بهر و مایلی انگیخته ** نفس و عقلی هر دوان آمیخته
  • İkisi de savaşta, kendine gel, kendine! Çalış da manalar, suretlere üstün olsun!
  • هر دو در جنگند هان و هان بکوش ** تا شود غالب معانی بر نقوش
  • 2720.Düşmanını her an bozguna uğramış, mağlûp olmuş göresin. Savaş âleminde bu sevinç kâfidir doğrusu! 2720
  • در جهان جنگ شادی این بسست ** که ببینی بر عدو هر دم شکست
  • O inatçı suratlı Firavun, nihayet Haman'a kabalıkla bu sözleri söyledi.
  • آن ستیزه‌رو بسختی عاقبت ** گفت با هامان برای مشورت
  • Allah Kelim' inin vaatlerini anlattı, o sapığı kendisine mahrem etti!
  • وعده‌های آن کلیم‌الله را ** گفت و محرم ساخت آن گمراه را
  • Firavun'un, Musa aleyhiselâm'a iman etme hususunda veziri Haman'a danışması
  • مشورت کردن فرعون با وزیرش هامان در ایمان آوردن به موسی علیه‌السلام
  • Firavun, Haman'ı tenha bulunca bunları anlattı. Haman, sıçrayıp yakasını yırttı.
  • گفت با هامان چون تنهااش بدید ** جست هامان و گریبان را درید
  • O melun naralar attı, ağladı... Kavuğunu, sarığını yere attı.
  • بانگها زد گریه‌ها کرد آن لعین ** کوفت دستار و کله را بر زمین
  • 2725.Dedi ki: Böyle küstahça ve abes sözleri nasıl, oldu da padişahın yüzüne karşı söyledi? 2725
  • که چگونه گفت اندر روی شاه ** این چنین گستاخ آن حرف تباه
  • Sen, bütün âlemi hükmüne almış, işini, bahtın yardımı ile altın haline getirmişsin.
  • جمله عالم را مسخر کرده تو ** کار را با بخت چون زر کرده تو
  • Padişahlar, inatsız, ısrarsız doğudan da sana vergi getirmedeler, batıdan da!
  • از مشارق وز مغارب بی‌لجاج ** سوی تو آرند سلطانان خراج
  • Ey ulu padişah, bütün padişahlar, sevinçle senin kapının eşiğini öpüyorlar!
  • پادشاهان لب همی مالند شاد ** بر ستانه‌ی خاک تو این کیقباد
  • Düşmanın atı, atımızı gördü mü sopa görmeden yüz çevirmede!
  • اسپ یاغی چون ببیند اسپ ما ** رو بگرداند گریزد بی عصا
  • Şimdiye dek âlemin tapındığı, secde ettiği sendin., şimdi kulların en aşağısı mı olacaksın? 2730
  • تاکنون معبود و مسجود جهان ** بوده‌ای گردی کمینه‌ی بندگان
  • Bir efendinin kula tapmasındansa binlerce defa ateşe atılması daha hoş!
  • در هزار آتش شدن زین خوشترست ** که خداوندی شود بنده‌پرست
  • Hayır buna imkân yok! Ey Çin ülkesini bile hükmü altına alan padişahım, önce beni öldür de seni bu halde görmeyeyim!
  • نه بکش اول مرا ای شاه چین ** تا نبیند چشم من بر شاه این
  • Padişahım, önce benim boynumu vur da bu alçalmayı gözlerim görmesin!
  • خسروا اول مرا گردن بزن ** تا نبیند این مذلت چشم من
  • Böyle bir şey olmamıştır ya, fakat olmasın da! Yer, gök olacak, gökyüzü yer ha!
  • خود نبودست و مبادا این چنین ** که زمین گردون شود گردون زمین
  • Kullarımız, bizimle kapı yoldaşı olacaklar, esirlerimiz, gönüllerimizi yaralayacak, öyle mi? 2735
  • بندگان‌مان خواجه‌تاش ما شوند ** بی‌دلان‌مان دلخراش ما شوند
  • Düşmanların gözleri aydın olacak da dost körleşecek. Sonra da bize mezarın dibi, gül bahçesi kesilecek ha!
  • چشم‌روشن دشمنان و دوست کور ** گشت ما را پس گلستان قعر گور
  • Allah lanet etsin, Haman'ın sözlerinin bayağılığı
  • تزییف سخن هامان علیه‌اللعنه
  • Hamam, dostla düşmanı tanımıyor, tavlayı körcesine ters oynuyordu.
  • دوست از دشمن همی نشناخت او ** نرد را کورانه کژ می‌باخت او
  • A melun, senin düşmanın senden başkası değil., kinine uyup da suçsuzlara düşman deme!
  • دشمن تو جز تو نبود این لعین ** بی‌گناهان را مگو دشمن به کین
  • Sence bu körü hal devlettir... Yani evveli "Dev-koş", sonu da "Let- dayak ye!"
  • پیش تو این حالت بد دولتست ** که دوادو اول و آخر لتست
  • Bu devletten sürüne sürtüne kaçmazsan şu baharın daima güz olur gider! 2740
  • گر ازین دولت نتازی خز خزان ** این بهارت را همی آید خزان
  • Doğu ve batı, senin gibi niceleri görmüştür, sonunda hepsinin de başı, bedeninden kesilmiş gitmiştir!
  • مشرق و مغرب چو تو بس دیده‌اند ** که سر ایشان ز تن ببریده‌اند
  • Doğuyla batının bile kararı yokken nasıl olur da bir adamı ebedî edebilirler?
  • مشرق و مغرب که نبود بر قرار ** چون کنند آخر کسی را پایدار