English    Türkçe    فارسی   

4
2755-2779

  • Yol kesen, asla bir yoksulu dövüp vurmaz. Kurt ölü kurdu katiyen ısırmaz! 2755
  • راه‌زن هرگز گدایی را نزد ** گرگ گرگ مرده را هرگز گزد
  • Hızır, gemiyi kötü kişilerin ellerinden kurtarabilmek için deldi, kırdı.
  • خضر کشتی را برای آن شکست ** تا تواند کشتی از فجار رست
  • Mademki kırık gemi kurtuluyor, sen de kırıl! Emniyet, yoksulluktadır, yürü, yoksul ol!
  • چون شکسته می‌رهد اشکسته شو ** امن در فقرست اندر فقر رو
  • Madeni olan ve madende birkaç parası bulunan dağ, külünk, kazma yaralarıyla paramparça oldu.
  • آن کهی کو داشت از کان نقد چند ** گشت پاره پاره از زخم کلند
  • Kılıç, boynu olanın boynunu keser, gölge, yerlere döşenmiştir; o hiç yaralanmaz!
  • تیغ بهر اوست کو را گردنیست ** سایه که افکندست بر وی زخم نیست
  • Ululuk, fazla ateştir a azgın... Kardeş, kendini ateşe nasıl atıyorsun ki? 2760
  • مهتری نفطست و آتش ای غوی ** ای برادر چون بر آذر می‌روی
  • Yerle bir olan, bak hele, oklara hedef olur mu hiç?
  • هر چه او هموار باشد با زمین ** تیرها را کی هدف گردد ببین
  • Fakat yerden başkaldırdı mı o zaman hedefler gibi çaresiz yaralanır!
  • سر بر آرد از زمین آنگاه او ** چون هدفها زخم یابد بی رفو
  • Bu bizlik, benlik, halkın merdivenidir, halk, nihayet bu merdivenden düşer!
  • نردبان خالق این ما و منیست ** عاقبت زین نردبان افتادنیست
  • Kim merdivenin daha üstüne çıkarsa daha aptaldır. Çünkü düşünce onun kemikleri daha beter kırılır!
  • هر که بالاتر رود ابله‌ترست ** که استخوان او بتر خواهد شکست
  • Bunlar fer'i lerdir. Asıllarıyla şudur: Yücelik, Allah' ya şirk koşmadır! 2765
  • این فروعست و اصولش آن بود ** که ترفع شرکت یزدان بود
  • Ölmedin de onunla ditilmedin mi ona ortak olmaya, ülke ve devlet kazanmaya savaşan bir düşmansın!
  • چون نمردی و نگشتی زنده زو ** یاغیی باشی به شرکت ملک‌جو
  • Fakat onunla dirildin mi, zaten dirilen odur... Bu, tam birliktir; nerde şerik oluş?
  • چون بدو زنده شدی آن خود ویست ** وحدت محضست آن شرکت کیست
  • Fakat bunu işlerinin aynasında gör. Çünkü bunu sözle, dedikoduyla anlayamazsın!
  • شرح این در آینه‌ی اعمال جو ** که نیابی فهم آن از گفت و گو
  • İçimdekini söylersem çok ciğerleri kan kesiliverir!
  • گر بگویم آنچ دارم در درون ** بس جگرها گردد اندر حال خون
  • Artık bu kadarını kâfi göreyim, zaten anlayanlara bu, yeter... Köyde kimse varsa iki kere seslendim işte! 2770
  • بس کنم خود زیرکان را این بس است ** بانگ دو کردم اگر در ده کس است
  • Hâsılı Haman, o kötü sözlerle böyle bir yolu Firavun' a kesti!
  • حاصل آن هامان بدان گفتار بد ** این چنین راهی بر آن فرعون زد
  • Devlet lokması da ağzına kadar gelmişti. Haman, Firavun'un boğazını kesiverdi!
  • لقمه‌ی دولت رسیده تا دهان ** او گلوی او بریده ناگهان
  • Firavun'un harmanını o, yele verdi. Hiçbir padişahın böyle veziri olmasın!
  • خرمن فرعون را داد او به باد ** هیچ شه را این چنین صاحب مباد
  • Musa aleyhisselâm'ın Haman'ın sözlerinin tesiriyle Firavun'un imana gelmesinden ümidini kesmesi
  • نومید شدن موسی علیه‌السلام از ایمام فرعون به تاثیر کردن سخن هامان در دل فرعون
  • Musa dedi ki: Ben sana lütuflar gösterdim, cömertliklerde bulundum, fakat ne yapayım? Allah, sana kısmet etmemiş!
  • گفت موسی لطف بنمودیم وجود ** خود خداوندیت را روزی نبود
  • Hakikî olmayan padişahlığı ne el bil, ne yen! 2775
  • آن خداوندی که نبود راستین ** مر ورا نه دست دان نه آستین
  • Çalma, çırpma padişahlık, cansız, gönülsüz ve gözsüzdür.
  • آن خداوندی که دزدیده بود ** بی دل و بی جان و بی دیده بود
  • Sana padişahlığı halk verdiyse borç alır gibi yine senden alır!
  • آن خداوندی که دادندت عوام ** باز بستانند از تو هم‌چو وام
  • İğreti padişahlığı Allah' ya ver de Allah sana herkesin kabul edeceği hakikî bir padişahlık versin!
  • ده خداوندی عاریت به حق ** تا خداوندیت بخشد متفق
  • Arap beylerinin, ülkeyi ve devlet! Aramızda bölüşelim de kavga, gürültü kalmasın diye Mustafa aleyhisselâm'a müracaatları, Mustafa aleyhisselâm'ın "Ben, bu beyliği yapmaya memurum" diye cevap vermesi, iki tarafın da birbirleriyle bahse girişmeleri
  • منازعت امیران عرب با مصطفی علیه‌السلام کی ملک را مقاسمت کن با ما تا نزاعی نباشد و جواب فرمودن مصطفی علیه‌السلام کی من مامورم درین امارت و بحث ایشان از طرفین
  • Arap beyleri toplanıp Peygamber' in yanına gelerek çekişmeye başladılar.
  • آن امیران عرب گرد آمدند ** نزد پیغامبر منازع می‌شدند