- Sınama zamanı gelmişti... Şüphenin kalkacağı hakikatin apaçık ortaya çıkacağı zamandı. Peygamber dedi ki: 2790
- گفت پیغامبر که وقت امتحان ** آمد اکنون تا گمارد گردد عیان
- Her bey mızrağını atsın da şu sel dursun! Beyliğinizi bir sınayalım! Hepsi mızraklarını attılar.
- هر امیری نیزهی خود در فکند ** تا شود در امتحان آن سیلبند
- Mustafa’da elindeki sopayı, o buyruklar yürüten inanmayanları âciz bırakan sopayı attı.
- پس قضیب انداخت در وی مصطفی ** آن قضیب معجز فرمان روا
- O coşkun inatçı ve şiddetli sel, bütün o mızrakları saman çöpü gibi önüne katıp sürükledi.
- نیزهها را همچو خاشاکی ربود ** آب تیز سیل پرجوش عنود
- Bütün mızraklar kayboldu... Sopaysa bir gözcü gibi suyun üstünde duruyordu!
- نیزهها گم گشت جمله و آن قضیب ** بر سر آب ایستاده چون رقیب
- O sopanın himmetiyle o şiddetli sel, şehirden yüz çevirdi, başka bir tarafa akıp gitti. 2795
- ز اهتمام آن قضیب آن سیل زفت ** روبگردانید و آن سیلاب رفت
- Bu büyük işi gören Arap beyleri, korkularından hep Mustafa’nın beyliğini tasdik ettiler.
- چون بدیدند از وی آن امر عظیم ** پس مقر گشتند آن میران ز بیم
- Yalnız hasetleri pek üstün olan üç kişi inanmadı... İnatlarından büyücü ve kâhin dediler.
- جز سه کس که حقد ایشان چیره بود ** ساحرش گفتند و کاهی از جحود
- İğreti beylik böyle zayıf olur... Allah vergisi olan beylikse böyle yücedir işte.
- ملک بر بسته چنان باشد ضعیف ** ملک بر رسته چنین باشد شریف
- Ey soyu sopu belli kişi, o mızraklarla sopayı görmediysen o beylerin adları ile peygamberin adına bak.
- نیزهها را گر ندیدی با قضیب ** نامشان بین نام او بین این نجیب
- Onların adlarını kuvvetli, şiddetli ölüm seli sildi süpürdü... Fakat Ahmed’in adı ve devleti baki. 2800
- نامشان را سیل تیز مرگ برد ** نام او و دولت تیزش نمرد
- Onun nöbetini günde beş defa vuruyorlar... bu, kıyamete kadar her gün böyle sürüp gidecek!
- پنج نوبت میزنندش بر دوام ** همچنین هر روز تا روز قیام
- Aklın varsa sana lûtuflarda bulundum... eşeksen eşeğe de asayı getirdim.
- گر ترا عقلست کردم لطفها ** ور خری آوردهام خر را عصا
- Seni bu ahırdan öyle bir çıkarırım ki sopayla başını, kulağını kanlara boyarım!
- آنچنان زین آخرت بیرون کنم ** کز عصا گوش و سرت پر خون کنم
- Bu ahırdaki eşekler de senin cefandan aman bulamıyorlar insanlarda!
- اندرین آخر خران و مردمان ** مینیابند از جفای تو امان
- İşte sevilmeyen her eşeği yola getirmek, terbiye etmek için sopa getirdim ben! 2805
- نک عصا آوردهام بهر ادب ** هر خری را کو نباشد مستحب
- Seni kahretmek için o sopa, bir ejderha kesilir... çünkü sen de işte ve huyda bir ejderha kesilmişsin.
- اژدهایی میشود در قهر تو ** که اژدهایی گشتهای در فعل و خو
- Sen amansız bir dağ ejderhasısın ama gökyüzü ejderhasına da bak!
- اژدهای کوهیی تو بیامان ** لیک بنگر اژدهای آسمان
- Bu sopada cehennemden bir hisse var... kendine gel de aydınlığa kaç.
- این عصا از دوزخ آمد چاشنی ** که هلا بگریز اندر روشنی
- Yoksa benim dişlerimin arasında kalırsın... benim kahrımdan seni kimse kurtaramaz demektedir.
- ورنه در مانی تو در دندان من ** مخلصت نبود ز در بندان من
- Tanrı’nın cehennemi nerede demeyesin diye bu, bir sopayken şimdi ejderha olmuştur. 2810
- این عصایی بود این دم اژدهاست ** تا نگویی دوزخ یزدان کجاست
- در بیان آنک شناسای قدرت حق نپرسد کی بهشت و دوزخ کجاست
- Tanrı kudretini bilip tanıyan cennetle cehennem nerede ki diye sormaz.
- هر کجا خدا دوزخ کند ** اوج را بر مرغ دام و فخ کند
- Tanrı, nereyi isterse orasını cehennem yapar... gökyüzünün yücelerini kuşa ökse ve tuzak haline getirir.
- هم ز دندانت برآید دردها ** تا بگویی دوزخست و اژدها
- Dişlerine bir ağrı verir ki bu diş ağrısı cehennem, ejderha dersin. Yahut da tükürdüğünü bal haline kor... bu, cennet ve cennet elbiseleri dersin!
- یا کند آب دهانت را عسل ** که بگویی که بهشتست و حلل
- Dişlerinin dibinden şeker bitirir... bu suretle kaderin hükmünü anlar bilirsin!
- از بن دندان برویاند شکر ** تا بدانی قوت حکم قدر