English    Türkçe    فارسی   

4
2838-2862

  • Sonradan yaratıldığına delil nedir? söyle; yoksa sus, fazla söylenmeye kalkma!
  • چیست برهان بر حدوث این بگو ** ورنه خامش کن فزون گویی مجو
  • Adam dedi ki: Bu derin denizde bir gün iki bölük halkın bahse giriştiklerini gördüm.
  • گفت دیدم اندرین بحث عمیق ** بحث می‌کردند روزی دو فریق
  • Onlar çekişir bahsederken halk onların başına üşüştü. 2840
  • در جدال و در خصام و در ستوه ** گشت هنگامه بر آن دو کس گروه
  • Ben de kalabalığın arasına karıştım, onların sözlerini, hallerini anlamak için durdum, bekledim.
  • من به سوی جمع هنگامه شدم ** اطلاع از حال ایشان بستدم
  • Bir bölüğü âlem fânidir... şüphe yok ki bu yapının bir yapıcısı var diyordu.
  • آن یکی می‌گفت گردون فانیست ** بی‌گمانی این بنا را بانیست
  • Öbür bölüğün bu âlem kadimdir, evveli yoktur, yaratıcısı yapıcısı da yoktur... varsa bile kendisidir diyordu.
  • وان دگر گفت این قدیم و بی کیست ** نیستش بانی و یا بانی ویست
  • Tanrıya inanan, yaratıcıyı inkar ettin... geceyle gündüzü getirip götüren ve rızk veren Tanrıya münkir oldun, dedi.
  • گفت منکر گشته‌ای خلاق را ** روز و شب آرنده و رزاق را
  • Filozof ben dedi... delilsiz sözü dinlemem, taklide ancak ahmak olan kapılır! 2845
  • گفت بی برهان نخواهم من شنید ** آنچ گولی آن به تقلیدی گزید
  • Hadi delilini göster... yoksa bu âlemde delilsiz söz dinlemem ben!
  • هین بیاور حجت و برهان که من ** نشنوم بی حجت این را در زمن
  • Mümin dedi ki: Delil, canımdadır... canımın içinde gizli delilim var!
  • گفت حجت در درون جانمست ** در درون جان نهان برهانمست
  • Senin gözün zayıftır, hilâli göremezsin; fakat ben görüyorum, bana kızma.
  • تو نمی‌بینی هلال از ضعف چشم ** من همی بینم مکن بر من تو خشم
  • Dedikodu uzadıkça uzadı... dinleyenlerde bu bezenmiş âlemin başına, sonuna hayran olup kaldılar.
  • گفت و گو بسیار گشت و خلق گیج ** در سر و پایان این چرخ پسیج
  • Mümin,dostum dedi... gönlümde bir delil var... bence, bu, âlemin sonradan yaratıldığına bir alâmet! 2850
  • گفت یارا در درونم حجتیست ** بر حدوث آسمانم آیتیست
  • İyice inanmışım... inancımın nişanesi de şu: İyice inanan ateşe bile girse,
  • من یقین دارم نشانش آن بود ** مر یقین‌دان را که در آتش رود
  • Aşıklardaki aşk sırrı gibi ona bir ziyan gelmez, yanmaz, mahvolmaz!
  • در زبان می‌ناید آن حجت بدان ** هم‌چو حال سر عشق عاشقان
  • Sözlerinin sırrı, ancak yüzümün sarılığından, zayıflığından anlaşılır.
  • نیست پیدا سر گفت و گوی من ** جز که زردی و نزاری روی من
  • Yanaklara akan kanlı göz yaşları, sevgilinin güzelliğine delildir.
  • اشک و خون بر رخ روانه می‌دود ** حجت حسن و جمالش می‌شود
  • Filozof, ben halkın hepsine de delil olamayan bu şeylere ehemmiyet vermem, bunları delil saymam, dedi. 2855
  • گفت من اینها ندانم حجتی ** که بود در پیش عامه آیتی
  • Mümin dedi ki: Kalp akçe ile halis akçe bahse girişseler... halis akçe, sen kalpsın; ben halisim, iyiyim dese,
  • گفت چون قلبی و نقدی دم زنند ** که تو قلبی من تکویم ارجمند
  • Son sınama ateştir... bu iki arkadaş ateşe düştüler mi?
  • هست آتش امتحان آخرین ** کاندر آتش در فتند این دو قرین
  • Halkın ileri gidenleri de hallerini anlar, alelâde olanları da... herkes, şüpheden kurtulur, onların ne olduklarını iyice anlar bilir.
  • عام و خاص از حالشان عالم شوند ** از گمان و شک سوی ایقان روند
  • Canım, su ve ateş de gizli olan halis akçayla kalpı sınamak, için yaratılmıştır.
  • آب و آتش آمد ای جان امتحان ** نقد و قلبی را که آن باشد نهان
  • Sen ve ben... ikimiz de ateşe girelim... bu işe şaşıp kalanlara bakî bir delil olalım! 2860
  • تا من و تو هر دو در آتش رویم ** حجت باقی حیرانان شویم
  • Ben de, sen de birden denize dalalım... çünkü ben de bu halka bir delilim sen de!
  • تا من و تو هر دو در بحر اوفتیم ** که من و تو این کره را آیتیم
  • Öyle yaptılar; ateşe girdiler... ikisi de kendilerini kızgın ateşe attılar.
  • هم‌چنان کردند و در آتش شدند ** هر دو خود را بر تف آتش زدند