- Bir bölüğü âlem fânidir... şüphe yok ki bu yapının bir yapıcısı var diyordu.
- آن یکی میگفت گردون فانیست ** بیگمانی این بنا را بانیست
- Öbür bölüğün bu âlem kadimdir, evveli yoktur, yaratıcısı yapıcısı da yoktur... varsa bile kendisidir diyordu.
- وان دگر گفت این قدیم و بی کیست ** نیستش بانی و یا بانی ویست
- Tanrıya inanan, yaratıcıyı inkar ettin... geceyle gündüzü getirip götüren ve rızk veren Tanrıya münkir oldun, dedi.
- گفت منکر گشتهای خلاق را ** روز و شب آرنده و رزاق را
- Filozof ben dedi... delilsiz sözü dinlemem, taklide ancak ahmak olan kapılır! 2845
- گفت بی برهان نخواهم من شنید ** آنچ گولی آن به تقلیدی گزید
- Hadi delilini göster... yoksa bu âlemde delilsiz söz dinlemem ben!
- هین بیاور حجت و برهان که من ** نشنوم بی حجت این را در زمن
- Mümin dedi ki: Delil, canımdadır... canımın içinde gizli delilim var!
- گفت حجت در درون جانمست ** در درون جان نهان برهانمست
- Senin gözün zayıftır, hilâli göremezsin; fakat ben görüyorum, bana kızma.
- تو نمیبینی هلال از ضعف چشم ** من همی بینم مکن بر من تو خشم
- Dedikodu uzadıkça uzadı... dinleyenlerde bu bezenmiş âlemin başına, sonuna hayran olup kaldılar.
- گفت و گو بسیار گشت و خلق گیج ** در سر و پایان این چرخ پسیج
- Mümin,dostum dedi... gönlümde bir delil var... bence, bu, âlemin sonradan yaratıldığına bir alâmet! 2850
- گفت یارا در درونم حجتیست ** بر حدوث آسمانم آیتیست
- İyice inanmışım... inancımın nişanesi de şu: İyice inanan ateşe bile girse,
- من یقین دارم نشانش آن بود ** مر یقیندان را که در آتش رود
- Aşıklardaki aşk sırrı gibi ona bir ziyan gelmez, yanmaz, mahvolmaz!
- در زبان میناید آن حجت بدان ** همچو حال سر عشق عاشقان
- Sözlerinin sırrı, ancak yüzümün sarılığından, zayıflığından anlaşılır.
- نیست پیدا سر گفت و گوی من ** جز که زردی و نزاری روی من
- Yanaklara akan kanlı göz yaşları, sevgilinin güzelliğine delildir.
- اشک و خون بر رخ روانه میدود ** حجت حسن و جمالش میشود
- Filozof, ben halkın hepsine de delil olamayan bu şeylere ehemmiyet vermem, bunları delil saymam, dedi. 2855
- گفت من اینها ندانم حجتی ** که بود در پیش عامه آیتی
- Mümin dedi ki: Kalp akçe ile halis akçe bahse girişseler... halis akçe, sen kalpsın; ben halisim, iyiyim dese,
- گفت چون قلبی و نقدی دم زنند ** که تو قلبی من تکویم ارجمند
- Son sınama ateştir... bu iki arkadaş ateşe düştüler mi?
- هست آتش امتحان آخرین ** کاندر آتش در فتند این دو قرین
- Halkın ileri gidenleri de hallerini anlar, alelâde olanları da... herkes, şüpheden kurtulur, onların ne olduklarını iyice anlar bilir.
- عام و خاص از حالشان عالم شوند ** از گمان و شک سوی ایقان روند
- Canım, su ve ateş de gizli olan halis akçayla kalpı sınamak, için yaratılmıştır.
- آب و آتش آمد ای جان امتحان ** نقد و قلبی را که آن باشد نهان
- Sen ve ben... ikimiz de ateşe girelim... bu işe şaşıp kalanlara bakî bir delil olalım! 2860
- تا من و تو هر دو در آتش رویم ** حجت باقی حیرانان شویم
- Ben de, sen de birden denize dalalım... çünkü ben de bu halka bir delilim sen de!
- تا من و تو هر دو در بحر اوفتیم ** که من و تو این کره را آیتیم
- Öyle yaptılar; ateşe girdiler... ikisi de kendilerini kızgın ateşe attılar.
- همچنان کردند و در آتش شدند ** هر دو خود را بر تف آتش زدند
- Tanrı var diye iddia eden kurtuldu öbür haramzade yandı, mahvoldu.
- از خدا گوینده مرد مدعی ** رست و سوزید اندر آتش آن دعی
- Bu haberi müezzinden duy... ham ruhun körlüğünü bir kat daha arttırır!
- از مذن بشنو این اعلام را ** کوری افزونروان خام را
- Ecelle,ölümle Mustafa’nın adı yanmamıştır... çünkü o adın sahibi ileriden ileriydi uludan ulu! 2865
- که نسوزیدست این نام از اجل ** کش مسمی صدر بودست و اجل
- Bu devirde bahse girişenlerin yüz binlercesi münkirlerin perdelerini yırtmıştır.
- صد هزاران زین رهان اندر قران ** بر دریده پردههای منکران