- Ön tarafa baktı mı mahşere kadar ne olacaksa onların da hepsi gözünün önünde canlanır.
- چون نظر در پیش افکند او بدید ** آنچ خواهد بود تا محشر پدید
- Şu halde arkaya bakınca aslın aslına kadar... önüne bakınca kıyamete kadar her şey gözüne apaçık görünür.
- پس ز پس میبیند او تا اصل اصل ** پیش میبیند عیان تا روز فصل
- Herkes gönlünün aydınlığı ve cilâsı nispetinde gaybı görür.
- هر کسی اندازهی روشندلی ** غیب را بیند به قدر صیقلی
- Kim gönlünü daha fazla cilâladı ise daha ziyade görür... ona daha fazla suretler görünür. 2910
- هر که صیقل بیش کرد او بیش دید ** بیشتر آمد برو صورت پدید
- Sen eğer bu arılık Tanrı lûtfu dersen gönlünü arıtmaya muvaffak oluş da onun vergisidir, onun lûtfundandır.
- گر تو گویی کان صفا فضل خداست ** نیز این توفیق صیقل زان عطاست
- O çalışma da o dua da himmet miktarıncadır... “İnsan, ancak çalıştığını elde eder!”
- قدر همت باشد آن جهد و دعا ** لیس للانسان الا ما سعی
- Himmeti veren ancak Tanrıdır... hiçbir saman çöpü, padişahın himmetine sahip değildir.
- واهب همت خداوندست و بس ** همت شاهی ندارد هیچ خس
- Tanrının bir adamı bir işe ayırması, bir işe koşması, dileği, isteği, ihtiyar ve iradeyi men etmek değildir ki!
- نیست تخصیص خدا کس را به کار ** مانع طوع و مراد و اختیار
- Fakat talihsize bir zahmet erdi mi o pılısını pırtısını toplar, küfür ve isyan semtine çeker. 2915
- لیک چون رنجی دهد بدبخت را ** او گریزاند به کفران رخت را
- Talihli birisine bir zahmet verdi mi o, pılısını pırtısını daha yakına çeker getirir.
- نیکبختی را چو حق رنجی دهد ** رخت را نزدیکتر وا مینهد
- Kötü yürekliler, korkularından savaşta kaçma sebeplerini ele alırlar, onlara yapışırlar.
- بددلان از بیم جان در کارزار ** کرده اسباب هزیمت اختیار
- Cesur erlerse yine can korkusundan düşman saflarına hücum ederler.
- پردلان در جنگ هم از بیم جان ** حمله کرده سوی صف دشمنان
- Korku ve tasa Rüstem’leri ileri götürür... o kötü yürekli korkaksa korkusundan olduğu yerde ölür gider.
- رستمان را ترس و غم وا پیش برد ** هم ز ترس آن بددل اندر خویش مرد
- Belâ ve can korkusu mihenktir... onun içindir yiğitler, tehlike anında korkaklardan ayırt edilirler. 2920
- چون محک آمد بلا و بیم جان ** زان پدید آید شجاع از هر جبان
- Tanrı’nın Musa Aleyhisselâm’a”Ey Musa,ben yaratıcı Tanrı,seni seviyorum”diye vahyetmesi
- وحی کردن حق به موسی علیهالسلام کی ای موسی من کی خالقم تعالی ترا دوست میدارم
- Tanrı Musa’nın gönlüne vahyetti: “Ey seçilmiş kişi ben seni seviyorum.”
- گفت موسی را به وحی دل خدا ** کای گزیده دوست میدارم ترا
- Musa ey kerem sahibi dedi: sebebini söyle de neyse onu arttırayım.
- گفت چه خصلت بود ای ذوالکرم ** موجب آن تا من آن افزون کنم
- Tanrı dedi ki: Çocuk,anası kendisine kızsa bile yine anasına sarılır!
- گفت چون طفلی به پیش والده ** وقت قهرش دست هم در وی زده
- Ondan başka birisinin varlığını bile bilmez... ondan mahmurdur, ondan sarhoş.
- خود نداند که جز او دیار هست ** هم ازو مخمور هم از اوست مست
- Anası ona bir sille indirse yine anasına gelir, ona sokulur. 2925
- مادرش گر سیلیی بر وی زند ** هم به مادر آید و بر وی تند
- Ondan başka kimseden yardım istemez... bütün şerri de odur, bütün hayrı da o.
- از کسی یاری نخواهد غیر او ** اوست جمله شر او و خیر او
- Senin hatırında da hayırdan, şerden bizden başka kimse yok... başka yerlere dönüp bakmıyorsun bile!
- خاطر تو هم ز ما در خیر و شر ** التفاتش نیست جاهای دگر
- Benden başka ne varsa sence taştan, kerpiçten ibaret... ister çocuk olsun, ister genç, ister ihtiyar, hiç kimseye aldırış ettiğin yok.
- غیر من پیشت چون سنگست و کلوخ ** گر صبی و گر جوان و گر شیوخ
- Namazda “İyyake nâbüdü- yalnız sana taparız” ve belâ vakitlerinde “Senden başkasından yardım istemeyiz” demek de buna benzer.
- همچنانک ایاک نعبد در حنین ** در بلا از غیر تو لانستعین
- Bu “İyyake nâbüdü” lûgatte hasrdır ve ancak ziyanı gidermeye münhasırdır. 2930
- هست این ایاک نعبد حصر را ** در لغت و آن از پی نفی ریا
- “İyyake nestaîn” de hasr içindir ve yardım istemeyi yalnız Tanrı’ya hasreder.
- هست ایاک نستعین هم بهر حصر ** حصر کرده استعانت را و قصر