English    Türkçe    فارسی   

4
291-315

  • Köpek pisliğini avucuna sürtmüştü... Pis beynin ilâcını bu pislikle görmüştü.
  • کو به کف سرگین سگ ساییده بود ** داروی مغز پلید آن دیده بود
  • Avucunu koklatır koklatmaz adam, deprenmeye başladı. Halk, bu pek mühim bir afsun dediler...
  • ساعتی شد مرد جنبیدن گرفت ** خلق گفتند این فسونی بد شگفت
  • Afsunu okuyup kulağına üfürdü... Adam adeta ölmüştü, afsun imdadına yetişti!
  • کین بخواند افسون به گوش او دمید ** مرده بود افسون به فریادش رسید
  • Kötü kişilerin hareketi o yandandır... Zina, bakışla, göz ve kaş işaretiyle harekete gelir.
  • جنبش اهل فساد آن سو بود ** که زنا و غمزه و ابرو بود
  • Kime öğüt miski fayda vermezse muhakkak o, kötü kokulara alışmıştır. 295
  • هر کرا مشک نصیحت سود نیست ** لا جرم با بوی بد خو کردنیست
  • Allah, müşrikler, tâ ezelden pislik içinde doğduklarından onlara “Necis-pis” demiştir.
  • مشرکان را زان نجس خواندست حق ** کاندرون پشک زادند از سبق
  • Pislik içinde doğan kurt, ebediyen huyundan dönmez, ambere bakmaz!
  • کرم کو زادست در سرگین ابد ** می‌نگرداند به عنبر خوی خود
  • Ona nur saçısı isabet etmemiştir... O, tamamı ile cisimden ibarettir, kabuk gibi içsiz, gönülsüzdür o!
  • چون نزد بر وی نثار رش نور ** او همه جسمست بی‌دل چون قشور
  • Hak nuru saçısından nasibi varsa, bu nur, ona da değmişse pisliğe düşse bile Mısır’da olduğu gibi o pislik içine gömülen yumurtadan bir kuş meydana gelir!
  • ور ز رش نور حق قسمیش داد ** هم‌چو رسم مصر سرگین مرغ‌زاد
  • 300.Fakat meydana gelen kuş, evde beslenen pis tavuk cinsinden değildir, bilgi ve anlayış kuşudur. 300
  • لیک نه مرغ خسیس خانگی ** بلک مرغ دانش و فرزانگی
  • Sen de nurdan nasipsize benziyorsun; çünkü burnunu pisliğe sokmadasın!
  • تو بدان مانی کز آن نوری تهی ** زآنک بینی بر پلیدی می‌نهی
  • Ayrılığından yüzün, benzin sarardı ama sarı bir yapraksın, olmamış bir meyvesin!
  • از فراقت زرد شد رخسار و رو ** برگ زردی میوه‌ی ناپخته تو
  • Çömlek, ateşten, isten simsiyah oldu, is rengini aldı; fakat et, kartlığından öylece duruyor, hiç pişmemiş!
  • دیگ ز آتش شد سیاه و دودفام ** گوشت از سختی چنین ماندست خام
  • Seni tam sekiz yıl ayrılık ateşiyle kaynattım ama hamlığın, münafıklığın, bir zerre bile eksilmemiş!
  • هشت سالت جوش دادم در فراق ** کم نشد یک ذره خامیت و نفاق
  • Hastalıktan donmuş kalmış koruksun sen... Hâlbuki koruklar, şimdi kuru üzüm haline geldi, sense hala hamsın!” 305
  • غوره‌ی تو سنگ بسته کز سقام ** غوره‌ها اکنون مویزند و تو خام
  • Âşığın hileye sapıp suçuna özür getirmesi ve niyetini gizlemeye savaşması, sevgilinin, bu hileyi de anlaması
  • عذر خواستن آن عاشق از گناه خویش به تلبیس و روی پوش و فهم کردن معشوق آن را نیز
  • Âşık dedi ki: “Kusuruma bakma... Bakayım, bana uyacak mısın, yoksa namuslu musun diye seni sınadım.
  • گفت عاشق امتحان کردم مگیر ** تا ببینم تو حریفی یا ستیر
  • Senin namuslu olduğunu sınamadan da biliyordum ama haber alma, gözle görmeye benzer mi ya?
  • من همی دانستمت بی‌امتحان ** لیک کی باشد خبر هم‌چون عیان
  • Sen bir güneşsin; adın sanın meşhur olmuş, âleme yayılmış! Güneşi böyle bir tecrübeye aldımsa ne ziyanı var?
  • آفتابی نام تو مشهور و فاش ** چه زیانست ار بکردم ابتلاش
  • Sen bensin, ben kendimi her gün fayda da, ziyanda sınar dururum.
  • تو منی من خویشتن را امتحان ** می‌کنم هر روز در سود و زیان
  • Düşmanlar, peygamberleri de sınadılar, sınadılar da onlardan mucizeler zuhur etti. 310
  • انبیا را امتحان کرده عدات ** تا شده ظاهر ازیشان معجزات
  • Gözümü, nurla sınadım, ey gözlerinden kötü gözler, uzak olasıca sevgili!
  • امتحان چشم خود کردم به نور ** ای که چشم بد ز چشمان تو دور
  • Bu dünya bir viraneye benzer, sense definesin... Definede seni aradıysam incinme bana!
  • این جهان هم‌چون خرابست و تو گنج ** گر تفحص کردم از گنجت مرنج
  • Seni küstahça sınadım... Bu suretle düşmanlara da her zaman söyleyeyim;
  • زان چنین بی‌خردگی کردم گزاف ** تا زنم با دشمنان هر بار لاف
  • Dilim seni anınca gözüm de gördüğüne tanık olsun!
  • تا زبانم چون ترا نامی نهد ** چشم ازین دیده گواهیها دهد
  • Hürmet yolunu bulduysan ey ay yüzlü sevgili, işte boynumda kefen, elimde kılıç... Huzuruna geldim! 315
  • گر شدم در راه حرمت راه‌زن ** آمدم ای مه به شمشیر و کفن