- O anda ben Tanrıyla öyle bir haldeydim ki aramıza seçilmiş bir peygamber bile giremezdi! 2960
- لی معالله وقت بود آن دم مرا ** لا یسع فیه نبی مجتبی
- Padişahın kahrından başka bir rahmet istemem, ondan başka kimseye sığınamam.
- من نخواهم رحمتی جز زخم شاه ** من نخواهم غیر آن شه را پناه
- Ben, padişaha yüz tutmuş, onu sevmiş, ondan başkasını yok bilmişim!
- غیر شه را بهر آن لا کردهام ** که به سوی شه تولا کردهام
- Kahrı ile başımı kesse bile bana altmış tane can bağışlar!
- گر ببرد او به قهر خود سرم ** شاه بخشد شصت جان دیگرم
- Benim işim başımla oynamak, arlıktan geçmektir... padişahımın işi de baş bağışlamaktır.
- کار من سربازی و بیخویشی است ** کار شاهنشاه من سربخشی است
- Padişahın eliyle kesilen başa ne mutlu... yazıklar olsun ondan başkasına eğilen başa ! 2965
- فخر آن سر که کف شاهش برد ** ننگ آن سر کو به غیری سر برد
- Padişah kahreder de geceyi zift gibi karanlık bir hale sokarsa gece, öyle bir yüce dereceye erer ki binlerce bayram günü olmadan bile arlanır!
- شب که شاه از قهر در قیرش کشید ** ننگ دارد از هزاران روز عید
- Padişahı gören kimsenin padişahın etrafında dönmesi kahrın da üstündedir, lûtfun da; küfürden de üstündür, dinden de!
- خود طواف آنک او شهبین بود ** فوق قهر و لطف و کفر و دین بود
- Buna ait âlemde bir söz yoktur... gizlidir, gizlidir gizli!
- زان نیامد یک عبارت در جهان ** که نهانست و نهانست و نهان
- Çünkü bu güzel ve temiz adlarla sözler, Âdem kirmanından zuhur etti.
- زانک این اسما و الفاظ حمید ** از گلابهی آدمی آمد پدید
- “Allemel’esma” Âdem’e imamdı, fakat ayın lâm elbisesi ile değil! 2970
- علم الاسما بد آدم را امام ** لیک نه اندر لباس عین و لام
- Âdem başına sudan,topraktan bir külâh koyunca o cana ait adların yüzü karardı.
- چون نهاد از آب و گل بر سر کلاه ** گشت آن اسمای جانی روسیاه
- Suyla topraktan mâna zuhur etsin diye cana ait adlar, harf ve nefes nikabiyle yüzlerini örttüler.
- که نقاب حرف و دم در خود کشید ** تا شود بر آب و گل معنی پدید
- Söz, gerçi bir bakımdan mânayı açar ama on bakımdan da örter, gizler!
- گرچه از یک وجه منطق کاشف است ** لیک از ده وجه پرده و مکنف است
- Halil’e Cebrail aleyhisselâm’ın “Hacetin var mı? Diye sorması,onun da “Var..var ama senden değil“ diye cevap vermesi
- گفتن خلیل مر جبرئیل را علیهماالسلام چون پرسیدش کی الک حاجة خلیل جوابش داد کی اما الیک فلا
- Ben, zamanın Halil’iyim, o da Cebrail’dir. Bela çağında onun kılavuzluğunu istemem ben!
- من خلیل وقتم و او جبرئیل ** من نخواهم در بلا او را دلیل
- O, Halil’e şefaat eden Cebrail’den edep öğrenmedi mi ki? Cebrail Tanrı Halil’ine 2975
- او ادب ناموخت از جبریل راد ** که بپرسید از خیل حق مراد
- “Muradın var mı? Söyle de yardım edeyim... yoksa derhal çekip gideyim”... deyince
- که مرادت هست تا یاری کنم ** ورنه بگریزم سبکباری کنم
- İbrahim, “hayır... sen aradan çık. Hakikat meydana çıktıktan sonra vasıta zahmettir” dedi.
- گفت ابراهیم نی رو از میان ** واسطه زحمت بود بعد العیان
- Peygamber bu dünya için kulları Tanrıya ulaştıran bir bağdır. Çünkü o müminlerle Tanrı arasında bir vasıtadır.
- بهر این دنیاست مرسل رابطه ** مومنان را زانک هست او واسطه
- Fakat her gönül, gizli vahyi duyup işitseydi âlemde harf ve sese ne lüzum kalırdı?
- هر دل ار سامع بدی وحی نهان ** حرف و صوتی کی بدی اندر جهان
- Gerçi o, Tanrıdan mahvolmuştur, başsızdır... fakat benim işim ondan da ince! 2980
- گرچه او محو حقست و بیسرست ** لیک کار من از آن نازکترست
- Onun yaptığı iş Tanrı işidir, ben ona göre zayıfım... doğru, fakat bu iş, yine bana pek kötü görünmede!
- کردهی او کردهی شاهست لیک ** پیش ضعفم بد نمایندهست نیک
- Halka lûtfun ta kendisi olan şey, yüce ve nazenin erlere kahırdır.
- آنچ عین لطف باشد بر عوام ** قهر شد بر نازنینان کرام
- Şu halde halk, zahmet ve belâlar çekmeli de aradaki farkı görüp anlamalı!
- بس بلا و رنج میباید کشید ** عامه را تا فرق را توانند دید
- Ey hakikî dost, mânayı anlamaya vasıta olan bu harfler, mânaya erişmiş adama göre dikendir, hordur hakîrdir!
- کین حروف واسطه ای یار غار ** پیش واصل خار باشد خار خار