English    Türkçe    فارسی   

4
2962-2986

  • Ben, padişaha yüz tutmuş, onu sevmiş, ondan başkasını yok bilmişim!
  • غیر شه را بهر آن لا کرده‌ام ** که به سوی شه تولا کرده‌ام
  • Kahrı ile başımı kesse bile bana altmış tane can bağışlar!
  • گر ببرد او به قهر خود سرم ** شاه بخشد شصت جان دیگرم
  • Benim işim başımla oynamak, arlıktan geçmektir... padişahımın işi de baş bağışlamaktır.
  • کار من سربازی و بی‌خویشی است ** کار شاهنشاه من سربخشی است
  • Padişahın eliyle kesilen başa ne mutlu... yazıklar olsun ondan başkasına eğilen başa ! 2965
  • فخر آن سر که کف شاهش برد ** ننگ آن سر کو به غیری سر برد
  • Padişah kahreder de geceyi zift gibi karanlık bir hale sokarsa gece, öyle bir yüce dereceye erer ki binlerce bayram günü olmadan bile arlanır!
  • شب که شاه از قهر در قیرش کشید ** ننگ دارد از هزاران روز عید
  • Padişahı gören kimsenin padişahın etrafında dönmesi kahrın da üstündedir, lûtfun da; küfürden de üstündür, dinden de!
  • خود طواف آنک او شه‌بین بود ** فوق قهر و لطف و کفر و دین بود
  • Buna ait âlemde bir söz yoktur... gizlidir, gizlidir gizli!
  • زان نیامد یک عبارت در جهان ** که نهانست و نهانست و نهان
  • Çünkü bu güzel ve temiz adlarla sözler, Âdem kirmanından zuhur etti.
  • زانک این اسما و الفاظ حمید ** از گلابه‌ی آدمی آمد پدید
  • “Allemel’esma” Âdem’e imamdı, fakat ayın lâm elbisesi ile değil! 2970
  • علم الاسما بد آدم را امام ** لیک نه اندر لباس عین و لام
  • Âdem başına sudan,topraktan bir külâh koyunca o cana ait adların yüzü karardı.
  • چون نهاد از آب و گل بر سر کلاه ** گشت آن اسمای جانی روسیاه
  • Suyla topraktan mâna zuhur etsin diye cana ait adlar, harf ve nefes nikabiyle yüzlerini örttüler.
  • که نقاب حرف و دم در خود کشید ** تا شود بر آب و گل معنی پدید
  • Söz, gerçi bir bakımdan mânayı açar ama on bakımdan da örter, gizler!
  • گرچه از یک وجه منطق کاشف است ** لیک از ده وجه پرده و مکنف است
  • Halil’e Cebrail aleyhisselâm’ın “Hacetin var mı? Diye sorması,onun da “Var..var ama senden değil“ diye cevap vermesi
  • گفتن خلیل مر جبرئیل را علیهماالسلام چون پرسیدش کی الک حاجة خلیل جوابش داد کی اما الیک فلا
  • Ben, zamanın Halil’iyim, o da Cebrail’dir. Bela çağında onun kılavuzluğunu istemem ben!
  • من خلیل وقتم و او جبرئیل ** من نخواهم در بلا او را دلیل
  • O, Halil’e şefaat eden Cebrail’den edep öğrenmedi mi ki? Cebrail Tanrı Halil’ine 2975
  • او ادب ناموخت از جبریل راد ** که بپرسید از خیل حق مراد
  • “Muradın var mı? Söyle de yardım edeyim... yoksa derhal çekip gideyim”... deyince
  • که مرادت هست تا یاری کنم ** ورنه بگریزم سبکباری کنم
  • İbrahim, “hayır... sen aradan çık. Hakikat meydana çıktıktan sonra vasıta zahmettir” dedi.
  • گفت ابراهیم نی رو از میان ** واسطه زحمت بود بعد العیان
  • Peygamber bu dünya için kulları Tanrıya ulaştıran bir bağdır. Çünkü o müminlerle Tanrı arasında bir vasıtadır.
  • بهر این دنیاست مرسل رابطه ** مومنان را زانک هست او واسطه
  • Fakat her gönül, gizli vahyi duyup işitseydi âlemde harf ve sese ne lüzum kalırdı?
  • هر دل ار سامع بدی وحی نهان ** حرف و صوتی کی بدی اندر جهان
  • Gerçi o, Tanrıdan mahvolmuştur, başsızdır... fakat benim işim ondan da ince! 2980
  • گرچه او محو حقست و بی‌سرست ** لیک کار من از آن نازکترست
  • Onun yaptığı iş Tanrı işidir, ben ona göre zayıfım... doğru, fakat bu iş, yine bana pek kötü görünmede!
  • کرده‌ی او کرده‌ی شاهست لیک ** پیش ضعفم بد نماینده‌ست نیک
  • Halka lûtfun ta kendisi olan şey, yüce ve nazenin erlere kahırdır.
  • آنچ عین لطف باشد بر عوام ** قهر شد بر نازنینان کرام
  • Şu halde halk, zahmet ve belâlar çekmeli de aradaki farkı görüp anlamalı!
  • بس بلا و رنج می‌باید کشید ** عامه را تا فرق را توانند دید
  • Ey hakikî dost, mânayı anlamaya vasıta olan bu harfler, mânaya erişmiş adama göre dikendir, hordur hakîrdir!
  • کین حروف واسطه ای یار غار ** پیش واصل خار باشد خار خار
  • Öyleyse saf ruhun harflerden kurtulması için pek çok belâlar çekmesi, pek anlayışlı olması lâzımdır. 2985
  • بس بلا و رنج بایست و وقوف ** تا رهد آن روح صافی از حروف
  • Fakat bazıları bu sesten büsbütün sağır kesilirler, bazıları ise daha yücedir, daha üstün olurlar!
  • لیک بعضی زین صدا کرتر شدند ** باز بعضی صافی و برتر شدند