English    Türkçe    فارسی   

4
3001-3025

  • Musa dedi ki: Ey soru hesap gününün sahibi Tanrı, yapıp düzdün, neden yine bozar yıkarsın?
  • گفت موسی ای خداوند حساب ** نقش کردی باز چون کردی خراب
  • Cana, canlar katan erler, dişiler yaratırsın... sonra bunları yıkar, mahvedersin; neden?
  • نر و ماده نقش کردی جان‌فزا ** وانگهان ویران کنی این را چرا
  • Tanrı dedi ki: Bu suali inkâr yüzünden, yahut gafletle ve nefsine uyarak sormuyorsun, biliyorum.
  • گفت حق دانم که این پرسش ترا ** نیست از انکار و غفلت وز هوا
  • Yoksa hoş görmez, gazap eder, bu soru yüzünden seni incitirdim.
  • ورنه تادیب و عتابت کردمی ** بهر این پرسش ترا آزردمی
  • Fakat bizim işlerimizdeki hikmetleri, varlık sırlarını araştırıyorsun... 3005
  • لیک می‌خواهی که در افعال ما ** باز جویی حکمت و سر بقا
  • Bunu bilip sonra da halka bildirmek ve her ham kişiyi bu suretle olgunlaştırmak istiyorsun.
  • تا از آن واقف کنی مر عام را ** پخته گردانی بدین هر خام را
  • Sen bunu biliyorsun ama halka da bildirmek için sormaktasın.
  • قاصدا سایل شدی در کاشفی ** بر عوام ار چه که تو زان واقفی
  • Çünkü bu sual yarı bilgidir. Hiç bilmeyen, bu bilgiden dışarıda kalan bu soruyu soramaz.
  • زآنک نیم علم آمد این سال ** هر برونی را نباشد آن مجال
  • Sual de bilgiden doğar, cevap da... nitekim diken de toprakla sudan biter, gül de!
  • هم سال از علم خیزد هم جواب ** هم‌چنانک خار و گل از خاک و آب
  • Hem sapıklık bilgiden olur, hem doğru yolu buluş... nitekim acı da rutubetten hâsıl olur, tatlı da! 3010
  • هم ضلال از علم خیزد هم هدی ** هم‌چنانک تلخ و شیرین از ندا
  • Bu nefret ve sevgi, aşinalıktan gelir... hastalık da iyi gıdadan olur, kuvvet de!
  • ز آشنایی خیزد این بغض و ولا ** وز غذای خویش بود سقم و قوی
  • Tanrı Kelim’i de, acemilere bu sırrı bildirmek, onları faydalandırmak için kendini acemi yaptı.
  • مستفید اعجمی شد آن کلیم ** تا عجمیان را کند زین سر علیم
  • Bizde kendimizi ondan daha acemi yapalım da bilmez gibi cevabını dinleyelim.
  • ما هم از وی اعجمی سازیم خویش ** پاسخش آریم چون بیگانه پیش
  • Eşek satanlar, o satışın anahtarını elde etmek için birbirlerine âdeta düşman olurlar, çekişir dururlar.
  • خرفروشان خصم یکدیگر شدند ** تا کلید قفل آن عقد آمدند
  • Tanrı buyurdu ki: Ey akıl sahibi Musa, madem ki sordun gel de cevabını duy. 3015
  • پس بفرمودش خدا ای ذولباب ** چون بپرسیدی بیا بشنو جواب
  • Ey Musa, yere bir tohum ek de bunun sırrını anla, insafa gel!
  • موسیا تخمی بکار اندر زمین ** تا تو خود هم وا دهی انصاف این
  • Musa tohum ekti, ekin bitti, kemale gelip başaklandı, güzelce, düzgünce yetişti...
  • چونک موسی کشت و شد کشتش تمام ** خوشه‌هااش یافت خوبی و نظام
  • Orağı alıp biçmeye başladı. Gaybtan kulağına bir ses geldi:
  • داس بگرفت و مر آن را می‌برید ** پس ندا از غیب در گوشش رسید
  • Neden ekiyor, besliyorsun da kemale gelince kesiyor, biçiyorsun?
  • که چرا کشتی کنی و پروری ** چون کمالی یافت آن را می‌بری
  • Musa dedi ki: Yarabbi, burada tane de var saman da... onun için kesiyorum. 3020
  • گفت یا رب زان کنم ویران و پست ** که درینجا دانه هست و کاه هست
  • Çünkü tanenin saman ambarına konması lâyık değil... saman da buğday ambarına konursa yazık olur!
  • دانه لایق نیست درانبار کاه ** کاه در انبار گندم هم تباه
  • Bu ikisini karıştırmak hikmete uygun olamaz. Mutlaka elerken ayırt etmek lâzım.
  • نیست حکمت این دو را آمیختن ** فرق واجب می‌کند در بیختن
  • Tanrı dedi ki: Bu bilgiyi sen kimden aldın da bir harman meydana getiriyorsun?
  • گفت این دانش تو از کی یافتی ** که به دانش بیدری بر ساختی
  • Musa,Tanrım bana bu temyizi sen verdin dedi... Tanrı dedi ki: Öyleyse bende nasıl olur da temyiz olmaz?
  • گفت تمییزم تو دادی ای خدا ** گفت پس تمییز چون نبود مرا
  • Halk arasında temiz ruhlar da var, topraklara bulanmış kara ruhlar da. 3025
  • در خلایق روحهای پاک هست ** روحهای تیره‌ی گلناک هست