- A sersem, müjdenin yeri mi ki? Şeker madeninin tam içine düştün deyip kendisinden geçti, yere yığıldı.
- که چه جای مژده است ای خیرهسر ** که در افتادیم در کان شکر
- Bu, vehme müjdedir ama akla göre vuslatın ta kendisi... çünkü vehim gözü perdelidir, hakikati göremez.
- وهم را مژدهست و پیش عقل نقد ** ز انک چشم وهم شد محجوب فقد
- Kâfirlere derttir, müminlere muştucu... fakat işin iç yüzünü gören göz göre vuslatın ta kendisi.
- کافران را درد و مومن را بشیر ** لیک نقد حال در چشم بصیر
- Çünkü âşık, anı daimde daima sarhoştur... hâsılı küfürden de yücedir o, imândan da! 3280
- زانک عاشق در دم نقدست مست ** لاجرم از کفر و ایمان برترست
- Küfür, içteki kuru kabuktur, imân içteki lezzetli kabuk!
- کفر و ایمان هر دو خود دربان اوست ** کوست مغز و کفر و دین او را دو پوست
- Küfür de, imân da... ikisi de onun kapıcısıdır... çünkü o içtir küfürle din, ikisi de kabuktur.
- کفر قشر خشک رو بر تافته ** باز ایمان قشر لذت یافته
- Kuru kabukların yeri ateştir... içe yapışık kabuksa hoştur lezzetlidir.
- قشرهای خشک را جا آتش است ** قشر پیوسته به مغز جان خوش است
- İçe gelince: Zaten o, hoşluk mertebesinden de yüksektir... lezzetler veren odur.
- مغز خود از مرتبهی خوش برترست ** برترست از خوش که لذت گسترست
- Bu sözün sonu yoktur; geri dön de Musa’m denizin dibinde toz koparsın! 3285
- این سخن پایان ندارد باز گرد ** تا برآرد موسیم از بحر گرد
- Bu sözler alelâde halkın aklına göre söylendi... geri kalanı ise gizlenmiştir!
- درخور عقل عوام این گفته شد ** از سخن باقی آن بنهفته شد
- A töhmetli kişi, senin akıl altının paramparça... böyle bir altına nasıl mühür ve damga vurayım?
- زر عقلت ریزه است ای متهم ** بر قراضه مهر سکه چون نهم
- Aklın yüzlerce mühim işe dağılmış... binlerce isteğe mala mülke bölünmüş!
- عقل تو قسمت شده بر صد مهم ** بر هزاران آرزو و طم و رم
- Bu cüzleri âşkla bir araya toplamak gerek ki Semerkant ve Dımışk gibi hoş bir hale gelsin!
- جمع باید کرد اجزا را به عشق ** تا شوی خوش چون سمرقند و دمشق
- Onları en küçük parçasına kadar toplar şüpheden arınırsan sana padişah sikkesi basılabilir. 3290
- جو جوی چون جمع گردی ز اشتباه ** پس توان زد بر تو سکهی پادشاه
- A ham kişi, ağırlıkta bir miskalı geçersen padişah senden bir altın kadeh düzer.
- ور ز مثقالی شوی افزون تو خام ** از تو سازد شه یکی زرینه جام
- O kadehte padişahın hem adı, hem lâkapları, hem de resmi olur ey vuslat dileyen.
- پس برو هم نام و هم القاب شاه ** باشد و هم صورتش ای وصل خواه
- Nihayet sevgilin sana hem ekmek olur, hem su... hem ışık kesilir, hem güzel, hem meze olur, hem şarap!
- تا که معشوقت بود هم نان هم آب ** هم چراغ و شاهد و نقل شراب
- Kendini derle topla da ne varsa sana söyleyebileyim.
- جمع کن خود را جماعت رحمتست ** تا توانم با تو گفتن آنچ هست
- Çünkü söz söylemek, tasdik edilmek içindir... Tanrıya şirk koşan can, doğruya inanmaz. 3295
- زانک گفتن از برای باوریست ** جان شرک از باوری حق بریست
- Feleğin abes şeylerine bölünmüş olan can, altmış sevda ortasında müşterek bir hale gelmiştir.
- جان قسمت گشته بر حشو فلک ** در میان شصت سودا مشترک
- Artık, böyle kişiye bir şey söylenemez, ona karşı susmak daha iyidir... çünkü ahmaklara verilecek cevap sükûttur.
- پس خموشی به دهد او را ثبوت ** پس جواب احمقان آمد سکوت
- Bunu bilirim ben... bilirim ama ten sarhoşluğu ağzımı, ben istemediğim halde açar.
- این همیدانم ولی مستی تن ** میگشاید بیمراد من دهن
- Aksırık ve esnemekle de bu ağzın, istemediğin halde açılır ya, işte öyle!
- آنچنان که از عطسه و از خامیاز ** این دهان گردد بناخواه تو باز
- ”Ben her gün Tanrı’ya yetmiş kere istiğfar ederim”hadisinin tefsiri
- تفسیر این حدیث کی ائنی لاستغفر الله فی کل یوم سبعین مرة
- Peygamber gibi hani... “Söylemeden hakikatleri saçmadan dolayı her gün yetmiş kere tövbe ederim. 3300
- همچو پیغامبر ز گفتن وز نثار ** توبه آرم روز من هفتاد بار
- Fakat o sarhoşluk tövbemi bozar... bu elbiseler soyan beden sarhoşluğu, tövbeni unutturur” dedi.
- لیک آن مستی شود توبهشکن ** منسی است این مستی تن جامه کن