English    Türkçe    فارسی   

4
3322-3346

  • Çocuğun aklı, yazı yazanların etrafında dön dolaş der ama insan, kendi kendine bir şey belleyemez.
  • عقل کودک گفت بر کتاب تن ** لیک نتواند به خود آموختن
  • Hastanın aklı hastayı doktora çeker, götürür ama kendisi, derdine derman olamaz!
  • عقل رنجور آردش سوی طبیب ** لیک نبود در دوا عقلش مصیب
  • İşte bak... şeytanlar gökyüzüne çıkmak ister, kulaklarını yukarı âlemdeki surlara dikerler.
  • نک شیاطین سوی گردون می‌شدند ** گوش بر اسرار بالا می‌زدند
  • O sırlardan az bir miktarını çalarken hemen gökten şahaplar gelir, onları sürer. 3325
  • می‌ربودند اندکی زان رازها ** تا شهب می‌راندشان زود از سما
  • Gidin de onlara; gidin... yeryüzüne peygamber gelmiştir; ne istiyorsanız ondan isteyin, ondan elde edin.
  • که روید آنجا رسولی آمدست ** هر چه می‌خواهید زو آید به دست
  • Değer biçilmez inciler istiyorsanız “Evlere kapılarından girin!”
  • گر همی‌جویید در بی‌بها ** ادخلوا الابیات من ابوابها
  • Kapı halkasını dövün, kapıda durun... gökyüzü damından sizlere yol yok!
  • می‌زن آن حلقه‌ی در و بر باب بیست ** از سوی بام فلکتان راه نیست
  • İhtiyacınızı bu uzun yoldan gideremezsiniz... biz, sırların sırlarını topraktan yaratılan kulumuza verdik.
  • نیست حاجتتان بدین راه دراز ** خاکیی را داده‌ایم اسرار راز
  • Hain değilseniz onun huzuruna gelin... boş kamışsanız bile onun himmetiyle şeker kamışı olun! 3330
  • پیش او آیید اگر خاین نیید ** نیشکر گردید ازو گرچه نیید
  • O kılavuz, senin toprağından yeşillikler bitirir... bu, Cebrail’in atının nalından uzak bir iş değil!
  • سبزه رویاند ز خاکت آن دلیل ** نیست کم از سم اسپ جبرئیل
  • Bir Cebrail’in atının ayağına toprak olursan yeşillik kesilir, yenilenir tazelenirsin!
  • سبزه گردی تازه گردی در نوی ** گر توخاک اسپ جبریلی شوی
  • Samiri, buzağı hamuruna canlar bağışlayan yeşilliği koydu da o yeşillik, altından yapılan o buzağıda bir inci haline geldi, buzağı adeta canlandı!
  • سبزه‌ی جان‌بخش که آن را سامری ** کرد در گوساله تا شد گوهری
  • Canlandı da içindeki o yeşillik öyle bir ses verdi ki düşmanlara bir sınama oldu!
  • جان گرفت و بانگ زد زان سبزه او ** آنچنان بانگی که شد فتنه‌ی عدو
  • Sır ehline emin olarak gelirseniz doğan gibi başınıza geçirilen külâhtan kurtulursunuz. 3335
  • گر امین آیید سوی اهل راز ** وا رهید از سر کله مانند باز
  • Doğanı miskin ve çaresiz bir hâle getiren ve gözünü, kulağını örten üsküf,
  • سر کلاه چشم‌بند گوش‌بند ** که ازو بازست مسکین و نژند
  • Doğanın bütün meyli, kendi cinsine olduğundan gözünü bağlamak, kendi cinsini göstermemek içindir.
  • زان کله مر چشم بازان را سدست ** که همه میلش سوی جنس خودست
  • Fakat doğan, kendi cinsinden vazgeçti de padişaha dost oldu mu doğancı, onun gözünü açar, başından üsküfünü çıkarır.
  • چون برید از جنس با شه گشت یار ** بر گشاید چشم او را بازدار
  • Tanrı da şeytanları, gözetleme yerinden...aklı cüz-iyi kendi müstakil reyinden,
  • راند دیوان را حق از مرصاد خویش ** عقل جزوی را ز استبداد خویش
  • Pek başbuğluk davasında bulunma... sen, reyinde müstakil değilsin, ancak gönlün şakirdisin ve istidadın var diye sürer! 3340
  • که سری کم کن نه‌ای تو مستبد ** بلک شاگرد دلی و مستعد
  • Der ki: Yürü gönüle git... çünkü sen gönlün cüzüsün; kendine gel, sen âdil padişahın kulusun!
  • رو بر دل رو که تو جزو دلی ** هین که بنده‌ی پادشاه عادلی
  • Ona kulluk etmek, sultanlıktan iyidir... çünkü “Ben ondan hayırlıyım” sözü, şeytan sözüdür.
  • بندگی او به از سلطانیست ** که انا خیر دم شیطانیست
  • Be aşağılık, Âdem’in kulluğu ile İblis’in kibrine bak da aradaki farkı gör.
  • فرق بین و برگزین تو ای حبیس ** بندگی آدم از کبر بلیس
  • Âdem’in kulluğunu seç. Yol güneşi olan peygamber bile “Nefsini aşağılayan kişiye ne mutlu” dedi.
  • گفت آنک هست خورشید ره او ** حرف طوبی هر که ذلت نفسه
  • Tuba gölgesini gör de güzelce uyu... o gölgeye baş koy da serkeşlik etmeden uykuya dal! 3345
  • سایه‌ی طوبی ببین وخوش بخسپ ** سر بنه در سایه بی‌سرکش بخسپ
  • Nefsi aşağılama gölgesi, güzel bir yatılacak yerdir... o arılığa istidadı olana hoş bir uyku verir.
  • ظل ذلت نفسه خوش مضجعیست ** مستعد آن صفا و مهجعیست