- Kararsızca itiraf etti o zaman... dedi ki: Zeka ile atımızı saçma ve asılsız yerlere sürdük! 3355
- بیغرض میکرد آن دم اعتراف ** کز ذکاوت راندیم اسپ از گزاف
- Gururlandık aldandık da erlerden baş çektik... hayal denizinde yüzdük durduk.
- از غروری سر کشیدیم از رجال ** آشنا کردیم در بحر خیال
- Halbuki ruh dininizde yüzgeçlik hiçmiş... burada Nuh’un gemisine girmekten başka bir çare yokmuş.
- آشنا هیچست اندر بحر روح ** نیست اینجا چاره جز کشتی نوح
- O peygamberler padişahı da böyle buyurdu: Bu kül denizinde, bu okyanusta gemi benim!
- این چنین فرمود این شاه رسل ** که منم کشتی درین دریای کل
- Yahut da benim can gözüme varis olan, doğrulukta benim yerime geçen halifemdir.
- یا کسی کو در بصیرتهای من ** شد خلیفهی راستی بر جای من
- Yiğit, gemiden yüz döndürmemem gerek... işte biz, denizdeki Nuh gemisiyiz! 3360
- کشتی نوحیم در دریا که تا ** رو نگردانی ز کشتی ای فتی
- Kenan gibi her dağa gitme... Kuran’dan “Bu gün kurtuluş yoktur “ayetini duy!
- همچو کنعان سوی هر کوهی مرو ** از نبی لا عاصم الیوم شنو
- Gözün bağlı da bu gemi, onun için sana aşağı, düşünce dağın da pek yüksek görünmede!
- مینماید پست این کشتی ز بند ** مینماید کوه فکرت بس بلند
- Aman ha aman bu alçacık gemiye hor bakma... Tanrının buna gelip duran ihsanına bak.
- پست منگر هان و هان این پست را ** بنگر آن فضل حق پیوست را
- Düşünce dağının yüceliğine de pek bakma... çünkü onu bir dalga altüst ediverir!
- در علو کوه فکرت کم نگر ** که یکی موجش کند زیر و زبر
- Eğer Kenan’san, sana bunun gibi iki yüz nasihat versem yine bana inanmazsın! 3365
- گر تو کنعانی نداری باورم ** گر دو صد چندین نصیحت پرورم
- Bu sözü Kenan’ın kulağı nereden kabul edecek? Onu Tanrı mühürlemiş gitmiş.
- گوش کنعان کی پذیرد این کلام ** که برو مهر خدایست و ختام
- Tanrının mühürlediği kulağa öğüt mü girer? Sonradan olan şey, ezeli hükmü nasıl değiştirir?
- کی گذارد موعظه بر مهر حق ** کی بگرداند حدث حکم سبق
- Fakat Kenan değilsin ümidi ile yine sana bir hoş söz söyleyeyim:
- لیک میگویم حدیث خوشپیی ** بر امید آنک تو کنعان نهای
- Nihayet bunu ikrar edeceksin, bari kendine gel de ilk güne bak, son günü gör!
- آخر این اقرار خواهی کرد هین ** هم ز اول روز آخر را ببین
- Son günü görebilirsin sen... yalnız sonu gören gözünü yıpratma, kör etme. 3370
- میتوانی دید آخر را مکن ** چشم آخربینت را کور کهن
- Kim kutlucasına işin sonunu görürse hiçbir an yolda sürçmez.
- هر که آخربین بود مسعودوار ** نبودش هر دم ز ره رفتن عثار
- Her an bu düşüp kalkmayı istemiyorsan bir erin ayak bastığı toprağı gözüne çek.
- گر نخواهی هر دمی این خفتخیز ** کن ز خاک پایی مردی چشم تیز
- Onun ayağının bastığı toprağı gözüne sürme yap da bu külhaniliği başından at!
- کحل دیده ساز خاک پاش را ** تا بیندازی سر اوباش را
- Çünkü bu şakirtlikte, bu yokluğa düşmeyle iğne bile olsan Zülfikar kesilirsin.
- که ازین شاگردی و زین افتقار ** سوزنی باشی شوی تو ذوالفقار
- Her seçilmiş erin ayak bastığı toprağı gözüne sürme gibi çek; o toprak, gözünü hem yakar, hem aydınlatır. 3375
- سرمه کن تو خاک هر بگزیده را ** هم بسوزد هم بسازد دیده را
- Deve gözü ışılansın diye diken yer de onun için gözü nurlar saçar!
- چشم اشتر زان بود بس نوربار ** کو خورد از بهر نور چشم خار
- Katırın deveye “Ben yol yürürken yüzüstü düşü düşü veriyorum,halbuki sen az düşüyorsun,bu neden diye sorması,devenin cevabı
- قصهی شکایت استر با شتر کی من بسیار در رو میافتم در راه رفتن تو کم در روی میآیی این چراست و جواب گفتن شتر او را
- Katırın biri bir gün bir deveyle buluştu... ikisi de bir ahıra düştüler.
- اشتری را دید روزی استری ** چونک با او جمع شد در آخری
- Katır dedi ki: “Ben tepede, düzde, pazarda, köyde çok düşüyorum.
- گفت من بسیار میافتم برو ** در گریوه و راه و در بازار و کو
- Hele dağ terekesinden aşağı inerken her zaman korkumdan tepe taklak kapanırım.
- خاصه از بالای که تا زیر کوه ** در سر آیم هر زمانی از شکوه