- Ben her an tepesi üstü düşer, dizimi vurur, yüzümü, dizimi kanlara bularım!
- در سر آیم هر دم و زانو زنم ** پوز و زانو زان خطا پر خون کنم
- Palanım, yüküm baş aşağı olur; kiracıdan da daima dayak yerim.
- کژ شود پالان و رختم بر سرم ** وز مکاری هر زمان زخمی خورم
- Hani az akıllı adam gibi... o da aklının kıtlığından günahından tövbe eder... her an da tövbesini bozar.
- همچو کم عقلی که از عقل تباه ** بشکند توبه بهر دم در گناه
- O tövbe bozan reyindeki, azmindeki gevşekliğinin yüzünden zamanede İblise maskara olur.
- مسخرهی ابلیس گردد در زمن ** از ضعیفی رای آن توبهشکن
- Her an yükü ağır olan ve taşlık yolda gitmeye savaşan topal beygir gibi tepesi üstüne düşer. 3385
- در سر آید هر زمان چون اسپ لنگ ** که بود بارش گران و راه سنگ
- O ters huylu, tövbesini bozduğu için kafasına gaybtan tokatlar yer durur.
- میخورد از غیب بر سر زخم او ** از شکست توبه آن ادبارخو
- Sonra tekrar gevşek azmiyle tövbe eder... fakat Şeytan “Ne yaptın?” der demez tövbesini bozar.
- باز توبه میکند با رای سست ** دیو یک تف کرد و توبهش را سکست
- Pek zayıftır... fakat kendisini öyle ulu görür, öyle kibirlenir ki Tanrıya ulaşanlara bile hor bakar!
- ضعف اندر ضعف و کبرش آنچنان ** که به خواری بنگرد در واصلان
- Ey deve, sense mümine benzersin; yüz üstü az düşer, burnunu az vurursun!
- ای شتر که تو مثال مومنی ** کم فتی در رو و کم بینی زنی
- Sende ne var ki afete uğramıyorsun... sürçmüyor, yüz üstü az düşüyorsun? 3390
- تو چه داری که چنین بیآفتی ** بیعثاری و کم اندر رو فتی
- Deve dedi ki: “Her kutluluk Tanrıdandır ama benimle senin aranda çok fark var!
- گفت گر چه هر سعادت از خداست ** در میان ما و تو بس فرقهاست
- Benim başım yüce, iki gözüm yücelerini görüyor... yüce görüş sahibini zarardan korur.
- سر بلندم من دو چشم من بلند ** بینش عالی امانست از گزند
- Ben dağın başındayken dağın eteğini görürüm... her çukuru, her düzü kat, kat görürüm.
- از سر که من ببینم پای کوه ** هر گو و هموار را من توه توه
- Nitekim o ulu er de eceline kadar başına ne gelecekse gördü.
- همچنانک دید آن صدر اجل ** پیش کار خویش تا روز اجل
- Yirmi yıl sonra neler olacak o iyi huylu bütün bunları bilir. 3395
- آنچ خواهد بود بعد بیست سال ** داند اندر حال آن نیکو خصال
- Hattâ o takva sahibi yalnız kendi halini görmez... batıdakilerin halini de görür, doğudakilerin halini de!
- حال خود تنها ندید آن متقی ** بلک حال مغربی و مشرقی
- Nur, onun gözünde, gönlünde yurt tutar... neden mi dedin? Vatan sevgisi yüzünden!
- نور در چشم و دلش سازد سکن ** بهر چه سازد پی حب الوطن
- Hani Yusuf gibi... o da ayın, güneşin kendisine secde ettiğini önce rüyasında gördü.
- همچو یوسف کو بدید اول به خواب ** که سجودش کرد ماه و آفتاب
- On yıl önce hattâ daha önce gördükleri Yusuf’un başına geldi.
- از پس ده سال بلک بیشتر ** آنچ یوسف دید بد بر کرد سر
- “Mümin Tanrı nuru ile görür” sözü saçma değil... Tanrı nuru, gökleri bile delip geçer. 3400
- نیست آن ینظر به نور الله گزاف ** نور ربانی بود گردون شکاف
- Senin gözünde o nur yok... yürü, sen hayvani duygulara kapılıp kalmışsın!
- نیست اندر چشم تو آن نور رو ** هستی اندر حس حیوانی گرو
- Sen, gözünün zayıflığından ayağının önünü görürüsün... zayıfsın kılavuzun da zayıf!
- تو ز ضعف چشم بینی پیش پا ** تو ضعیف و هم ضعیفت پیشوا
- Elle ayağa kılavuzluk eden gözdür... basılacak tutulacak yeri de o görür, basılmayacak tutulmayacak yeri de o!
- پیشوا چشمست دست و پای را ** کو ببیند جای را ناجای را
- Sonra bir de benim gözüm pek aydındır... bir de şu var: Yaradılışım tertemizdir benim.
- دیگر آنک چشم من روشنترست ** دیگر آنک خلقت من اطهرست
- Çünkü ben, helâlzadeyim... zinadan olma ve sapıklardan değilim ben. 3405
- زانک هستم من ز اولاد حلال ** نه ز اولاد زنا و اهل ضلال