English    Türkçe    فارسی   

4
3402-3426

  • Sen, gözünün zayıflığından ayağının önünü görürüsün... zayıfsın kılavuzun da zayıf!
  • تو ز ضعف چشم بینی پیش پا ** تو ضعیف و هم ضعیفت پیشوا
  • Elle ayağa kılavuzluk eden gözdür... basılacak tutulacak yeri de o görür, basılmayacak tutulmayacak yeri de o!
  • پیشوا چشمست دست و پای را ** کو ببیند جای را ناجای را
  • Sonra bir de benim gözüm pek aydındır... bir de şu var: Yaradılışım tertemizdir benim.
  • دیگر آنک چشم من روشن‌ترست ** دیگر آنک خلقت من اطهرست
  • Çünkü ben, helâlzadeyim... zinadan olma ve sapıklardan değilim ben. 3405
  • زانک هستم من ز اولاد حلال ** نه ز اولاد زنا و اهل ضلال
  • Sense şüphe yok ki zinadan olmasın... yay kötü oldu mu ok eğri gider!”
  • تو ز اولاد زنایی بی‌گمان ** تیر کژ پرد چو بد باشد کمان
  • Katırın,devenin cevaplarını tasdik edip onun üstünlüğünü ikrar etmesi,ondan yardım dileyip doğru bir yürekle ona sığınması,devenin katıra iltifatı,yol göstermesi ve babacasına,padişahcasına ona yardım etmesi
  • تصدیق کردن استر جوابهای شتر را و اقرار کردن بفضل او بر خود و ازو استعانت خواستن و بدو پناه گرفتن به صدق و نواختن شتر او را و ره نمودن و یاری دادن پدرانه و شاهانه
  • Katır doğru dedin ey deve dedi... bu sözü söyler söylemez de gözleri yaşlarla doldu.
  • گفت استر راست گفتی ای شتر ** این بگفت و چشم کرد از اشک پر
  • Bir müddet ağladı, devenin ayağına kapandı; dedi ki: Ey kulların Tanrısınca seçilmiş er,
  • ساعتی بگریست و در پایش فتاد ** گفت ای بگزیده‌ی رب العباد
  • Lûtfetsen de beni kulluğa kabul etsen ne ziyana girersin?
  • چه زیان دارد گر از فرخندگی ** در پذیری تو مرا دربندگی
  • Deve, mademki huzurumda ikrar ettin dedi... yürü, zamanenin âfetlerinden kurtuldun. 3410
  • گفت چون اقرار کردی پیش من ** رو که رستی تو ز آفات زمن
  • İnsafa geldin, belâdan halâs oldun; düşmandın muhabbet ehline katıldın!
  • دادی انصاف و رهیدی از بلا ** تو عدو بودی شدی ز اهل ولا
  • Kötü huy zaten senin aslında yoktu... aslı kötü olandan inattan, kötülükten başka bir şey gelmez.
  • خوی بد در ذات تو اصلی نبود ** کز بد اصلی نیاید جز جحود
  • Fakat aslında kötülük olmayan ve iğreti olarak kötü huylara sahip olan, kötülüğünü ikrar eder, tövbe etmeyi diler.
  • آن بد عاریتی باشد که او ** آرد اقرار و شود او توبه‌جو
  • Âdem peygamber gibi. Onun işlediği o pek ehemmiyetsiz suç da iğretiydi de derhal tövbe etti.
  • هم‌چو آدم زلتش عاریه بود ** لاجرم اندر زمان توبه نمود
  • Fakat İblisin suçu, asli olduğundan canım tövbeye yol yoktu ona. 3415
  • چونک اصلی بود جرم آن بلیس ** ره نبودش جانب توبه‌ی نفیس
  • Yürü, kendinden de kurtuldun, kötü huydan da, cehennem alevinden de halâs oldun, yırtıcı hayvanların dişlerinden de!
  • رو که رستی از خود و از خوی بد ** واز زبانه‌ی نار و از دندان دد
  • Yürü, şimdicik devleti elde ettin, kendini ebedi bir kutluluğa attın.
  • رو که اکنون دست در دولت زدی ** در فکندی خود به بخت سرمدی
  • “Kullarımın arasına katıl” devletine eriştin, “Cennetime gir” kumaşını dokudun!
  • ادخلی تو فی عبادی یافتی ** ادخلی فی جنتی در بافتی
  • Kulları arasına girmeye yol buldun, gizli bir yolda ebedi cennete sokuldun.
  • در عبادش راه کردی خویش را ** رفتی اندر خلد از راه خفا
  • “Bize doğru yolu göster” dedin; doğru yolda elini tuttu seni ta cennete kadar götürdü. 3420
  • اهدنا گفتی صراط مستقیم ** دست تو بگرفت و بردت تا نعیم
  • Ey aziz kişi, ateştin, nur oldun... koruktun yaş ve kuru üzüm oldun.
  • نار بودی نور گشتی ای عزیز ** غوره بودی گشتی انگور و مویز
  • Tanrı doğrusunu daha iyi bilir ya, yıldızdın güneş kesildin...neşelen artık!
  • اختری بودی شدی تو آفتاب ** شاد باشد الله اعلم بالصواب
  • Ey Hak ziyası Hüsamettin, balını tut, süt havuzuna at da,
  • ای ضیاء الحق حسام‌الدین بگیر ** شهد خویش اندر فکن در حوض شیر
  • O süt, bozulmadan kurtulsun... lezzet denizinde lezzeti büsbütün fazlalaşsın.
  • تا رهد آن شیر از تغییر طعم ** یابد از بحر مزه تکثیر طعم
  • Elest denizinde ulaşsın. Deniz oldu mu her türlü bozulmadan kurtuldu demektir. 3425
  • متصل گردد بدان بحر الست ** چونک شد دریا ز هر تغییر رست
  • Süt, bal denizine akacak bir yol bulursa da artık hiçbir âfete uğramaz, ekşiyip kesilmez.
  • منفذی یابد در آن بحر عسل ** آفتی را نبود اندر وی عمل