English    Türkçe    فارسی   

4
3499-3523

  • Kul, senden başka kimin huzurunda el kavuşturur? Dua da senden, duayı kabul etmede senden!
  • جز تو پیش کی بر آرد بنده دست ** هم دعا و هم اجابت از توست
  • Önce duaya meyil veren de sensin... sonradan duayı kabul eden de sen! 3500
  • هم ز اول تو دهی میل دعا ** تو دهی آخر دعاها را جزا
  • Evvel de sensin, âhır da sen... bizse arada söze bile gelmeyecek hiçin hiçi!   
  • اول و آخر توی ما در میان ** هیچ هیچی که نیاید در بیان
  • Böyle söylenip dururken nihayet leğeni damdan düştü... gönlü kendinden geçti.
  • این چنین می‌گفت تا افتاد طشت ** از سر بام و دلش بیهوش گشت
  • Dua ederken tekrar kendisine geldi... "İnsan, ancak çalıştığını elde eder!"
  • باز آمد او به هوش اندر دعا ** لیس للانسان الا ما سعی
  • O dua ile meşgulken Kıpti'nin yüreği coştu. Ansızın bir nara attı, bir kükredi.
  • در دعا بود او که ناگه نعره‌ای ** از دل قبطی بجست و غره‌ای
  • Dedi ki: "Durma, hemen bana iman ederken ne diyeceğini öğret de derhal eski zünnarımı keseyim! 3505
  • که هلا بشتاب و ایمان عرضه کن ** تا ببرم زود زنار کهن
  • Canıma bir ateştir saldılar... bir şeytana , candan bir iltifattır ettiler.
  • آتشی در جان من انداختند ** مر بلیسی را به جان بنواختند
  • Senin dostunum seni görmeden duramam... Allahya hamt olsun bu dostluk, nihayet elimi tuttu.
  • دوستی تو و از تو ناشکفت ** حمدلله عاقبت دستم گرفت
  • Sohbetlerin bir kimya idi herhalde... gönül evinden ayağın eksik olmasın!
  • کیمیایی بود صحبتهای تو ** کم مباد از خانه‌ی دل پای تو
  • Sen cennet fidanından bir daldın... ona yapıştım da beni cennete dek götürdü.
  • تو یکی شاخی بدی از نخل خلد ** چون گرفتم او مرا تا خلد برد
  • Bedenimi kapıp götüren bir seldi... bu sel, beni de lûtuf ve ihsan denizinin kıyısına dek iletti. 3510
  • سیل بود آنک تنم را در ربود ** برد سیلم تا لب دریای جود
  • Su ümidiyle sele doğru gittim; fakat denizi gördüm, kile kile inciler elde ettim."
  • من به بوی آب رفتم سوی سیل ** بحر دیدم در گرفتم کیل کیل
  • İsrailoğlu ona hadi, şimdi su al diye tas getirdi. Kıpti dedi ki: Yürü git sular gözümde hor hakîr oldu.
  • طاس آوردش که اکنون آب‌گیر ** گفت رو شد آبها پیشم حقیر
  • Allah müminleri satın aldı sırrından bir şerbet içtim ki artık kıyamete kadar susamam ben!
  • شربتی خوردم ز الله اشتری ** تا به محشر تشنگی ناید مرا
  • Irmaklara kaynaklara su ihsan eden, içimde bir kaynaktır coşturdu!
  • آنک جوی و چشمه‌ها را آب داد ** چشمه‌ای در اندرون من گشاد
  • Ciğerim susuzluktan yanıp kavrulmakta, su istemekteydi... şimdi öyle bir himmete nail oldu ki suyu hakir görmede! 3515
  • این جگر که بود گرم و آب‌خوار ** گشت پیش همت او آب خوار
  • Kaf hâ yâ ayn sâd vadindeki doğruluğa delil olarak Allah, Kâfi adının "Kef"i oldu.
  • کاف کافی آمد او بهر عباد ** صدق وعده‌ی کهیعص
  • Kâfiyim, sana bütün hayırları, sebepsiz, başkasının yardımını vasıta etmeden veririm.
  • کافیم بدهم ترا من جمله خیر ** بی‌سبب بی‌واسطه‌ی یاری غیر
  • Kâfiyim, seni ekmeksiz tutuyorum... ordusuz, askersiz sana beylik, padişahlık ihsan ederim...
  • کافیم بی‌نان ترا سیری دهم ** بی‌سپاه و لشکرت میری دهم
  • Bahar olmadığı halde sana nergis ve ağustos gülü verir; kitapsız ustasız sana bilgiler belletirim...
  • بی‌بهارت نرگس و نسرین دهم ** بی‌کتاب و اوستا تلقین دهم
  • Kâfiyim, ilaçsız sıhhat verir; mezarı, kuyuyu meydan haline getiririm... 3520
  • کافیم بی داروت درمان کنم ** گور را و چاه را میدان کنم
  • Musa'ya bütün âlemin başına indirsin diye bir sopa verir; kuvvet kudret bağlarım...
  • موسیی را دل دهم با یک عصا ** تا زند بر عالمی شمشیرها
  • Musa'nın eline bir nur, bir parlaklık veririm ki güneşe bile tokat atar!
  • دست موسی را دهم یک نور و تاب ** که طپانچه می‌زند بر آفتاب
  • Sopayı yedi başlı yılan haline getiririm... hem öyle bir yılan ki erkek bir yılanın belinden gelmemiş, dişi bir yılandan doğmamış.
  • چوب را ماری کنم من هفت سر ** که نزاید ماده مار او را ز نر