- Sen cennet fidanından bir daldın... ona yapıştım da beni cennete dek götürdü.
- تو یکی شاخی بدی از نخل خلد ** چون گرفتم او مرا تا خلد برد
- Bedenimi kapıp götüren bir seldi... bu sel, beni de lûtuf ve ihsan denizinin kıyısına dek iletti. 3510
- سیل بود آنک تنم را در ربود ** برد سیلم تا لب دریای جود
- Su ümidiyle sele doğru gittim; fakat denizi gördüm, kile kile inciler elde ettim."
- من به بوی آب رفتم سوی سیل ** بحر دیدم در گرفتم کیل کیل
- İsrailoğlu ona hadi, şimdi su al diye tas getirdi. Kıpti dedi ki: Yürü git sular gözümde hor hakîr oldu.
- طاس آوردش که اکنون آبگیر ** گفت رو شد آبها پیشم حقیر
- Allah müminleri satın aldı sırrından bir şerbet içtim ki artık kıyamete kadar susamam ben!
- شربتی خوردم ز الله اشتری ** تا به محشر تشنگی ناید مرا
- Irmaklara kaynaklara su ihsan eden, içimde bir kaynaktır coşturdu!
- آنک جوی و چشمهها را آب داد ** چشمهای در اندرون من گشاد
- Ciğerim susuzluktan yanıp kavrulmakta, su istemekteydi... şimdi öyle bir himmete nail oldu ki suyu hakir görmede! 3515
- این جگر که بود گرم و آبخوار ** گشت پیش همت او آب خوار
- Kaf hâ yâ ayn sâd vadindeki doğruluğa delil olarak Allah, Kâfi adının "Kef"i oldu.
- کاف کافی آمد او بهر عباد ** صدق وعدهی کهیعص
- Kâfiyim, sana bütün hayırları, sebepsiz, başkasının yardımını vasıta etmeden veririm.
- کافیم بدهم ترا من جمله خیر ** بیسبب بیواسطهی یاری غیر
- Kâfiyim, seni ekmeksiz tutuyorum... ordusuz, askersiz sana beylik, padişahlık ihsan ederim...
- کافیم بینان ترا سیری دهم ** بیسپاه و لشکرت میری دهم
- Bahar olmadığı halde sana nergis ve ağustos gülü verir; kitapsız ustasız sana bilgiler belletirim...
- بیبهارت نرگس و نسرین دهم ** بیکتاب و اوستا تلقین دهم
- Kâfiyim, ilaçsız sıhhat verir; mezarı, kuyuyu meydan haline getiririm... 3520
- کافیم بی داروت درمان کنم ** گور را و چاه را میدان کنم
- Musa'ya bütün âlemin başına indirsin diye bir sopa verir; kuvvet kudret bağlarım...
- موسیی را دل دهم با یک عصا ** تا زند بر عالمی شمشیرها
- Musa'nın eline bir nur, bir parlaklık veririm ki güneşe bile tokat atar!
- دست موسی را دهم یک نور و تاب ** که طپانچه میزند بر آفتاب
- Sopayı yedi başlı yılan haline getiririm... hem öyle bir yılan ki erkek bir yılanın belinden gelmemiş, dişi bir yılandan doğmamış.
- چوب را ماری کنم من هفت سر ** که نزاید ماده مار او را ز نر
- Nil suyuna kan karıştırmam; kudretimle suyunu kan haline getiririm.
- خون نیامیزم در آب نیل من ** خود کنم خون عین آبش را به فن
- Nil suyu gibi neşeni gam haline getiririm de bir daha neşeye yol bulamazsın. 3525
- شادیت را غم کنم چون آب نیل ** که نیابی سوی شادیها سبیل
- Sonra tekrar imanını yeniledim mi yine Firavundan bezersin.
- باز چون تجدید ایمان بر تنی ** باز از فرعون بیزاری کنی
- Görürsün ki rahmet Musa'sı gelmiş... kan gibi görünen Nil, onun yüzünden su olmuş!
- موسی رحمت ببینی آمده ** نیل خون بینی ازو آبی شده
- İçten ipin ucunu bırakmazsan zevk Nil'in hiç kan kesilmez.
- چون سر رشته نگه داری درون ** نیل ذوق تو نگردد هیچ خون
- Ben, iman edeyim de bu kan tufanından bir su içeyim diyordum.
- من گمان بردم که ایمان آورم ** تا ازین طوفان خون آبی خورم
- Ben ne bilirdim ki Allah beni değiştirecek, gönlümü başka bir hale koyacak da beni Nil yapacak! 3530
- من چه دانستم که تبدیلی کند ** در نهاد من مرا نیلی کند
- Başkalarının gözünde eskisi gibiyim ama benim gözüme akıp duran bir Nil görünmede!
- سوی چشم خود یکی نیلم روان ** برقرارم پیش چشم دیگران
- Nitekim bu âlem de Peygamberin gözüne tespihe gark olmuş görünmede... bize göreyse aptalca durup duruyor.
- همچنانک این جهان پیش نبی ** غرق تسبیحست و پیش ما غبی
- Onun gözüne bu âlem aşk ve ihsanla dolmuş görünüyor; başkasının gözüne ise ölü ve cansız.
- پیش چشمش این جهان پر عشق و داد ** پیش چشم دیگران مرده و جماد