- Adam, bu sözü birkaç kere söylediyse de kadın, "Bu armut ağacından olacak! 3555
- او مکرر کرد بر زن آن سخن ** گفت زن این هست از امرودبن
- Ben de armut ağacının üstündeyken öyle şeyler gördüm be hey kaltaban!
- از سر امرودبن من همچنان ** کژ همی دیدم که تو ای قلتبان
- Aşağıya inde bak... benden başka kimse yok, bütün bu hayaller armut ağacından!
- هین فرود آ تا ببینی هیچ نیست ** این همه تخییل از امروبنیست
- Şaka ve lâtife bir şey belletmeye yarar... onu ciddi gibi dinle; görünüşte lâtife oluşuna kapılma!
- هزل تعلیمست آن را جد شنو ** تو مشو بر ظاهر هزلش گرو
- Her ciddi şey, maskaralara göre maskaralık, şakadır... fakat akıllara göre de lâtifeler, ciddidir.
- هر جدی هزلست پیش هازلان ** هزلها جدست پیش عاقلان
- Aklı kıt olanlar armut ağacı ararlar... fakat bu armut ağacından o armut ağacına uzun bir yol var! 3560
- کاهلان امرودبن جویند لیک ** تا بدان امرودبن راهیست نیک
- Armut ağacından inde yürümeye koyul... senin gözün de kamaşmış yüzün de!
- نقل کن ز امرودبن که اکنون برو ** گشتهای تو خیرهچشم و خیرهرو
- Bu ağaç, benliktir... evvelki varlıktır. İnsan, bu varlıkla kaldıkça gözü şaşı olur, olmayacak şeyler görür.
- این منی و هستی اول بود ** که برو دیده کژ و احول بود
- Fakat armut ağacından indin mi düşüncede de bir eğrilik, sapıklık kalmaz, gözde de sözde de!
- چون فرود آیی ازین امرودبن ** کژ نماند فکرت و چشم و سخن
- O vakit bu ağacı,dalları yedinci kat göğe kadar yücelmiş büyük bir devlet ağacı olmuş görürsün.
- یک درخت بخت بینی گشته این ** شاخ او بر آسمان هفتمین
- Aşağı indin de ondan ayrıldın mı Allah, rahmetiyle o ağacı değiştirir. 3565
- چون فرود آیی ازو گردی جدا ** مبدلش گرداند از رحمت خدا
- Bu aşağıya inme, bu tevazu yüzünden Allah gözüne doğru bir görüş kabiliyeti verir.
- زین تواضع که فرود آیی خدا ** راست بینی بخشد آن چشم ترا
- Doğru görüş kolay ve bedava olsaydı Mustafa Allahdan bu görüşü diler miydi?
- راست بینی گر بدی آسان و زب ** مصطفی کی خواستی آن را ز رب
- Dedi ki: "Yarabbi, yukarıda olsun, aşağıda olsun, her cüzü bana olduğu gibi göster!"
- گفت بنما جزو جزو از فوق و پست ** آنچنان که پیش تو آن جزو هست
- Aşağıya indikten sonra yine o ağaca çık... çünkü artık o ağaç, "OL" emriyle değişmiş yeşermiştir.
- بعد از آن بر رو بر آن امرودبن ** که مبدل گشت و سبز از امر کن
- Musa'nın ağacına dönmüştür bu ağaç! Pılını pırtını Musa'nın bulunduğu yere çekersen görürüsün ki, 3570
- چون درخت موسوی شد این درخت ** چون سوی موسی کشانیدی تو رخت
- Bu ağacı ateş yeşertir, neşeli bir hale kor... dalı, "Şüphe yok ben Allahyım der durur!"
- آتش او را سبز و خرم میکند ** شاخ او انی انا الله میزند
- Gölgesinde bütün hacetler reva olur... işte ilâhî kimya böyledir.
- زیر ظلش جمله حاجاتت روا ** این چنین باشد الهی کیمیا
- Artık o benlik, o varlık helâl olur sana... çünkü onda ululuk ıssı Allahnın sıfatlarını görürüsün!
- آن منی و هستیت باشد حلال ** که درو بینی صفات ذوالجلال
- Eğri ağaç doğrulur, Allah'ı gösterir... "Kökü yerdedir dalları budakları gökte!"
- شد درخت کژ مقوم حقنما ** اصله ثابت و فرعه فیالسما
- باقی قصهی موسی علیهالسلام
- O ağaca, yani Hz. Musa’ya: “Eğriliği bırak, doğru ol!” diye, mühim bir vahiy gelmiştir. (T.M.) 3575
- که آمدش پیغام از وحی مهم ** که کژی بگذار اکنون فاستقم
- Bu beden ağacı, Musa’nın asası gibidir. Musa’ya, “Onu elinden at” diye, emir gelmiştir. (T.M.)
- این درخت تن عصای موسیست ** که امرش آمد که بیندازش ز دست
- تا ببینی خیر او و شر او ** بعد از آن بر گیر او را ز امر هو
- Hz. Musa, onu yere atmadan evvel asa, değnekten başka bir şey değildi. Fakat Hz. Musa, onu emr-i ilahî ile tekrar eline alınca, iyileşti. (T.M.)
- پیش از افکندن نبود او غیر چوب ** چون به امرش بر گرفتی گشت خوب
- O asa, evvelce, koyunlara ağaçlardan yaprak çırpmak için kullanılırdı. Musa’nın elinde, Firavun’u ve tebaasını acze düşüren bir mucize oldu. (T.M.)
- اول او بد برگافشان بره را ** گشت معجز آن گروه غره را