- Fakat armut ağacından indin mi düşüncede de bir eğrilik, sapıklık kalmaz, gözde de sözde de!
- چون فرود آیی ازین امرودبن ** کژ نماند فکرت و چشم و سخن
- O vakit bu ağacı,dalları yedinci kat göğe kadar yücelmiş büyük bir devlet ağacı olmuş görürsün.
- یک درخت بخت بینی گشته این ** شاخ او بر آسمان هفتمین
- Aşağı indin de ondan ayrıldın mı Allah, rahmetiyle o ağacı değiştirir. 3565
- چون فرود آیی ازو گردی جدا ** مبدلش گرداند از رحمت خدا
- Bu aşağıya inme, bu tevazu yüzünden Allah gözüne doğru bir görüş kabiliyeti verir.
- زین تواضع که فرود آیی خدا ** راست بینی بخشد آن چشم ترا
- Doğru görüş kolay ve bedava olsaydı Mustafa Allahdan bu görüşü diler miydi?
- راست بینی گر بدی آسان و زب ** مصطفی کی خواستی آن را ز رب
- Dedi ki: "Yarabbi, yukarıda olsun, aşağıda olsun, her cüzü bana olduğu gibi göster!"
- گفت بنما جزو جزو از فوق و پست ** آنچنان که پیش تو آن جزو هست
- Aşağıya indikten sonra yine o ağaca çık... çünkü artık o ağaç, "OL" emriyle değişmiş yeşermiştir.
- بعد از آن بر رو بر آن امرودبن ** که مبدل گشت و سبز از امر کن
- Musa'nın ağacına dönmüştür bu ağaç! Pılını pırtını Musa'nın bulunduğu yere çekersen görürüsün ki, 3570
- چون درخت موسوی شد این درخت ** چون سوی موسی کشانیدی تو رخت
- Bu ağacı ateş yeşertir, neşeli bir hale kor... dalı, "Şüphe yok ben Allahyım der durur!"
- آتش او را سبز و خرم میکند ** شاخ او انی انا الله میزند
- Gölgesinde bütün hacetler reva olur... işte ilâhî kimya böyledir.
- زیر ظلش جمله حاجاتت روا ** این چنین باشد الهی کیمیا
- Artık o benlik, o varlık helâl olur sana... çünkü onda ululuk ıssı Allahnın sıfatlarını görürüsün!
- آن منی و هستیت باشد حلال ** که درو بینی صفات ذوالجلال
- Eğri ağaç doğrulur, Allah'ı gösterir... "Kökü yerdedir dalları budakları gökte!"
- شد درخت کژ مقوم حقنما ** اصله ثابت و فرعه فیالسما
- باقی قصهی موسی علیهالسلام
- O ağaca, yani Hz. Musa’ya: “Eğriliği bırak, doğru ol!” diye, mühim bir vahiy gelmiştir. (T.M.) 3575
- که آمدش پیغام از وحی مهم ** که کژی بگذار اکنون فاستقم
- Bu beden ağacı, Musa’nın asası gibidir. Musa’ya, “Onu elinden at” diye, emir gelmiştir. (T.M.)
- این درخت تن عصای موسیست ** که امرش آمد که بیندازش ز دست
- تا ببینی خیر او و شر او ** بعد از آن بر گیر او را ز امر هو
- Hz. Musa, onu yere atmadan evvel asa, değnekten başka bir şey değildi. Fakat Hz. Musa, onu emr-i ilahî ile tekrar eline alınca, iyileşti. (T.M.)
- پیش از افکندن نبود او غیر چوب ** چون به امرش بر گرفتی گشت خوب
- O asa, evvelce, koyunlara ağaçlardan yaprak çırpmak için kullanılırdı. Musa’nın elinde, Firavun’u ve tebaasını acze düşüren bir mucize oldu. (T.M.)
- اول او بد برگافشان بره را ** گشت معجز آن گروه غره را
- Firavun’a uyanların başına hakim kesildi, sularını kana tebdil etti. Ellerini başlarına vurmaya mecbur etti. (T.M.) 3580
- گشت حاکم بر سر فرعونیان ** آبشان خون کرد و کف بر سر زنان
- Ekinlerini çekirgeler yedikleri için, tarlalarının mahsulü, kıtlık ile ölüm oldu. (T.M.)
- از مزارعشان برآمد قحط و مرگ ** از ملخهایی که میخوردند برگ
- Nihayet, onların akıbetine nazar eden ve imana gelmeyeceklerini anlayan Hz. Musa’dan, bila ihtiyar bir dua sadır oldu. (T.M.)
- تا بر آمد بیخود از موسی دعا ** چون نظر افتادش اندر منتها
- Bu cemaat doğrulmayacak olduktan sonra, bu kadar çalışmak ve mucizeler göstermek ne içindir? (T.M.)
- کین همه اعجاز و کوشیدن چراست ** چون نخواهند این جماعت گشت راست
- Allah’tan emir geldi ki: “Nuh Peygambere tabiî ol da, işin sonunu görmeyi bırak!” (T.M.)
- امر آمد که اتباع نوح کن ** ترک پایانبینی مشروح کن
- İşin sonunu, görmezlikten ve bilmezlikten gel! “Allah’ın emirlerini tebliğ eyle!” emri vardır. O emir, boşuna değildir. (T.M.) 3585
- زان تغافل کن چو داعی رهی ** امر بلغ هست نبود آن تهی
- Israrının bir hikmeti, onların inatlarının aşikâr olmasıdır. (T.M.)
- کمترین حکمت کزین الحاح تو ** جلوه گردد آن لجاج و آن عتو
- Böylece, hidayet ve dalaletin Hakk’tan olduğu, açıkça fark edilip herkesçe bilinir. (T.M.)
- تا که ره بنمودن و اضلال حق ** فاش گردد بر همه اهل و فرق