- Benim sebeplere ihtiyacım yoktur. O sebepler, hakikati örtmek için birer perdedir. (T.M.)
- که سببها نیست حاجت مر مرا ** آن سبب بهر حجابست و غطا
- O sebepler, tabiatçı ilaca dayansın; müneccim, yıldızları gözlesin! (T.M.)
- تا طبیعی خویش بر دارو زند ** تا منجم رو با ستاره کند
- Münafık, hırs ve tamah sevkiyle ve bir şey bulamamak korkusuyla, erkenden pazara gelsin! (T.M.)
- تا منافق از حریصی بامداد ** سوی بازار آید از بیم کساد
- Allah’a ibadet etmemiş, hatta yüzünü yıkamamışken, o cehennem lokması, yiyecek aramaktadır. (T.M.)
- بندگی ناکرده و ناشسته روی ** لقمهی دوزخ بگشته لقمهجوی
- Yayılıp otlayan kuzu gibi, avam halkının canı da hem yer, hem de yenir. (T.M.) 3605
- آکل و ماکول آمد جان عام ** همچو آن برهی چرنده از حطام
- Kuzu otlayıp yayıldıkça, kasap, “O, bizim için otlayıp semiriyor” diye sevinir. (T.M.)
- میچرد آن بره و قصاب شاد ** کو برای ما چرد برگ مراد
- Sen, yiyip içme hususunda, cehennem gibi oburluk eder, cehennem için semirir durursun. (T.M.)
- کار دوزخ میکنی در خوردنی ** بهر او خود را تو فربه میکنی
- Bir gün bari hikmet otlağından yayıl da, kalbin, gelişip güzelleşsin! (T.M.)
- کار خود کن روزی حکمت بچر ** تا شود فربه دل با کر و فر
- Ama ten gıdası, bu hikmet rızkına mani olur. Çünkü ruh, tacirdir; ten ise, yol kesici! (T.M.)
- خوردن تن مانع این خوردنست ** جان چو بازرگان و تن چون رهزنست
- Yol kesici, odun gibi yanar kül olursa, tacirin mumu parlak yanar. (T.M.) 3610
- شمع تاجر آنگهست افروخته ** که بود رهزن چو هیزم سوخته
- Ey insan! Sen şuurdan ibaretsin, gerisi o şuuru örter. Binaenaleyh, kendini kaybetme de, boş yere uğraşma! (T.M.)
- که تو آن هوشی و باقی هوشپوش ** خویشتن را گم مکن یاوه مکوش
- Bilmiş ol ki, her şehvet, şarap ve afyon gibi şuur perdesidir. Akıllı bir kimse, onun tesiriyle şaşkınlaşır. (T.M.)
- دانک هر شهوت چو خمرست و چو بنگ ** پردهی هوشست وعاقل زوست دنگ
- Sanma ki, insan ancak şaraptan sarhoş olur, aklı gider; bütün şehvetler, gözü ve kulağı bağlar! (T.M.)
- خمر تنها نیست سرمستی هوش ** هر چه شهوانیست بندد چشم و گوش
- Şeytan, şarap içmekten uzaktı; onu, kibir ve inkârı sarhoş etmişti. (T.M.)
- آن بلیس از خمر خوردن دور بود ** مست بود او از تکبر وز جحود
- Sarhoş, olmayanı var olarak gören, bakırı ve demiri de altın olarak gören kimsedir. (T.M.) 3615
- مست آن باشد که آن بیند که نیست ** زر نماید آنچ مس و آهنیست
- Ey Musa! Bu sözün sonu yoktur. Dudağını hemen oynat ki, yeniden yeşillikler bitsin. (T.M.)
- این سخن پایان ندارد موسیا ** لب بجنبان تا برون روژد گیا
- Musa emre uyunca, derhal yeryüzü yeşerdi, sümbüller ve iri taneli başaklarla doldu. (T.M.)
- همچنان کرد و هم اندر دم زمین ** سبز گشت از سنبل و حب ثمین
- Kıtlık görmüş ve sığır açlığına uğrayıp, ölüm haline gelmiş olan Kıptiler, hemen o nimete saldırdılar. (T.M.)
- اندر افتادند در لوت آن نفر ** قحط دیده مرده از جوع البقر
- İnsanlar ve hayvanlar, birkaç gün Hakk’ın bu ihsanı ile karınlarını iyice doyurdular.(T.M.)
- چند روزی سیر خوردند از عطا ** آن دمی و آدمی و چارپا
- Karınları doyup bol bol nimet bulunca, isyankâr oldular; zaruret gidince azgınlaştılar. (T.M.) 3620
- چون شکم پر گشت و بر نعمت زدند ** وآن ضرورت رفت پس طاغی شدند
- نفس فرعونیست هان سیرش مکن ** تا نیارد یاد از آن کفر کهن
- بی تف آتش نگردد نفس خوب ** تا نشد آهن چو اخگر هین مکوب
- Bilmiş ol ki, beden aç kalmayınca, itaatkâr olmaz. Onu, tokken ibadete sevk etmek, soğuk demiri dövmek gibidir. (T.M.)
- بیمجاعت نیست تن جنبشکنان ** آهن سردیست میکوبی بدان
- O beden ve ondaki nefs ağlasa ve inim inim inlese de, aklını başına al, Müslüman olmaz. (T.M.)
- گر بگرید ور بنالد زار زار ** او نخواهد شد مسلمان هوش دار
- Nefis, kıtlık zamanı Musa’nın huzurunda, yerlere kapanıp yalvaran Firavun’a benzer. (T.M.) 3625
- او چو فرعونست در قحط آنچنان ** پیش موسی سر نهد لابهکنان