English    Türkçe    فارسی   

4
3706-3730

  • Baş aşağı oluş, aşağılara doğru gitmektir. Hâlbuki böyle olan kimse, kendisini yükseliyorum zanneder. (T.M.)
  • سرنگونی آن بود کو سوی زیر ** می‌رود پندارد او کو هست چیر
  • زانک حد مست باشد این چنین ** کو نداند آسمان را از زمین
  • Allah’ın şaşılacak kudretini ve garip mahlukatını düşünün de, yüceliği karşısında, kendinizi kaybedin! (T.M.)
  • در عجبهااش به فکر اندر روید ** از عظیمی وز مهابت گم شوید
  • Cenab-ı Hakk’ın kemal sıfatını düşünen kimse, sakalını, bıyığını kaybeder. (T.M.)
  • چون ز صنعش ریش و سبلت گم کند ** حد خود داند ز صانع تن زند
  • O kimse, candan ve gönülden: “Ben seni övemem” demekten başka bir şey yapamaz. Çünkü Zat-ı ilahînin beyanı, sayıdan ve hesaptan ötedir. (T.M.) 3710
  • جز که لا احصی نگوید او ز جان ** کز شمار و حد برونست آن بیان
  • Zülkarneyn'in Kafdağına gitmesi ve "Ey Kafdağı, bize Allah'nın ululuğundan bahset" demesi, dağın da "Onun ululuğu söze gelmez.. o ululuk karşısında anlayışlar yok olur" diye cevap vermesi, Zülkarneyn'in "Bari hatırında olan ve sence söylemesi kolay bulunan Allah sanatlarından bahset" diye yalvarması.
  • رفتن ذوالقرنین به کوه قاف و درخواست کردن کی ای کوه قاف از عظمت صفت حق ما را بگو و گفتن کوه قاف کی صفت عظمت او در گفت نیاید کی پیش آنها ادراکها فدا شود و لابه کردن ذوالقرنین کی از صنایعش کی در خاطر داری و بر تو گفتن آن آسان‌تر بود بگوی
  • Zülkarneyn, Kaf dağına gitti... o dağın saf zümrütten olduğunu gördü.
  • رفت ذوالقرنین سوی کوه قاف ** دید او را کز زمرد بود صاف
  • Bütün âlemi halka gibi çepeçevre çevirmişti... Zülkarneyn, o dağı görüp şaşırdı.
  • گرد عالم حلقه گشته او محیط ** ماند حیران اندر آن خلق بسیط
  • Dedi ki: Sen dağsan öbür dağlar ne? Onlar senin yanında bir oyuncak âdeta!
  • گفت تو کوهی دگرها چیستند ** که به پیش عظم تو بازیستند
  • Kaf dağı dedi ki: O dağlar, benim damarlarımdır... onlar, güzellikte, alımda bana eş olmazlar.
  • گفت رگهای من‌اند آن کوهها ** مثل من نبوند در حسن و بها
  • Benim her şehirde gizli bir damarım vardır... âlemin çevresi damarlarıma bağlıdır. 3715
  • من به هر شهری رگی دارم نهان ** بر عروقم بسته اطراف جهان
  • Allah, bir şehirde yer deprentisi yapmak isterse bana söyler, ben oraya varan damarı oynatırım.
  • حق چو خواهد زلزله‌ی شهری مرا ** گوید او من بر جهانم عرق را
  • O şehre ulaşan damarı kahırla oynattım mı orada yer deprenir.
  • پس بجنبانم من آن رگ را بقهر ** که بدان رگ متصل گشتست شهر
  • Allah yeter deyince damarım yatışır... durur görünürüm ama daima işteyim ben!
  • چون بگوید بس شود ساکن رگم ** ساکنم وز روی فعل اندر تگم
  • Merhem gibi dururum ama hayli iş görürüm... akıl gibi hani; o da durur ama söz, ondan doğar, harekete gelir.
  • هم‌چو مرهم ساکن و بس کارکن ** چون خرد ساکن وزو جنبان سخن
  • Fakat bunu aklı kavramayana göre yer deprentisi yerdeki buharlardan olur. 3720
  • نزد آنکس که نداند عقلش این ** زلزله هست از بخارات زمین
  • Bir karınca, kağıtta giderken kalemin yazı yazdığını görüp kalemi öğmeğe başladı. Gözü keskin olan başka bir karınca, ben görüyorum dedi.. bu hüner parmaklardan;parmakları öğ. Gözü ikisinden de daha iyi gören bir başka karınca dedi ki: Ben,kolu öğerim; çünkü parmaklar, kolun fer'idir saire..
  • موری بر کاغذ می‌رفت نبشتن قلم دید قلم را ستودن گرفت موری دیگر کی چشم تیزتر بود گفت ستایش انگشتان را کن کی آن هنر ازیشان می‌بینم موری دگر کی از هر دو چشم روشن‌تر بود گفت من بازو را ستایم کی انگشتان فرع بازواند الی آخره
  • Bir karıncacık, kâğıt üstünde kalemi gördü; bu sırrı bir başka karıncaya söyledi.
  • مورکی بر کاغذی دید او قلم ** گفت با مور دگر این راز هم
  • Dedi ki: O kalem, kağıdı fesleğen, süsen ve gül bahçesi haline getirdi... acayip şekiller yaptı.
  • که عجایب نقشها آن کلک کرد ** هم‌چو ریحان و چو سوسن‌زار و ورد
  • O karınca, o sanatı yapan parmaklardır... şu kalem, yaptığı işte parmaklara tabidir, parmakların fer-i ve eseridir dedi.
  • گفت آن مور اصبعست آن پیشه‌ور ** وین قلم در فعل فرعست و اثر
  • Üçüncü karınca dedi ki: Hayır... onları yapan koldur. Arık parmaklar, onun kuvvetiyle o nakışları çizdi.
  • گفت آن مور سوم کز بازوست ** که اصبع لاغر ز زورش نقش بست
  • Böylece her biri bahiste ileriye doğru gitti. Nihayet birazcık anlayışı olan ve karıncaların ulusu bulunan bir karınca, 3725
  • هم‌چنین می‌رفت بالا تا یکی ** مهتر موران فطن بود اندکی
  • Dedi ki: Bu hüneri, suret yapıyor sanmayın, öyle görmeyin! Suret, uykuda ve ölümde bundan bihaberdir.
  • گفت کز صورت مبینید این هنر ** که به خواب و مرگ گردد بی‌خبر
  • Suret elbise ve sopa gibidir... bu nakışları, akıldan, candan başka bir şey yapamaz!
  • صورت آمد چون لباس و چون عصا ** جز به عقل و جان نجنبد نقشها
  • Halbuki o da, akılla canın, Allahnın döndürüp hareket ettirmesi olmazsa cansız bir şeyden ibaret olduğunu bilmiyordu.
  • بی‌خبر بود او که آن عقل و فاد ** بی ز تقلیب خدا باشد جماد
  • Allah, akıldan bir an inayeti kesti mi zeka sahibi olan akıl, aptallılar yapar.
  • یک زمان از وی عنایت بر کند ** عقل زیرک ابلهیها می‌کند
  • Zülkarneyn, Kafdağı'nın konuştuğunu, söz incilerini deldiğini görünce, 3730
  • چونش گویا یافت ذوالقرنین گفت ** چونک کوه قاف در نطق سفت