English    Türkçe    فارسی   

4
3842-3855

  • Sureti, gönüllerinde, kulaklarında, ağızlarında ve yollarındaydı.
  • Fakat onun hakikî suretini her çakal bulabilir mi hiç? O suret, ancak, onun fer'iydi, yani hayalden ibaretti.
  • Onun sureti duvara aksettiyse duvarın gönlünden kan damlar.
  • Sureti, duvara öyle bir kutlu gelir ki duvar, derhal iki yüzlülükten kurtulur. 3845
  • Temiz ve pak kişilerin temizliğine nispetle o iki yüzlülük duvara ayıptır doğrusu.
  • Fakat nihayet onu görünce bütün bu ululamayı, yüceltmeyi... bütün bu sevgiyi âdeta yel aldı, götürdü.
  • Kalp akçe ateşi görünce hemen karardı... hiç kalp, kalbe yol bulabilir mi ki?
  • Kalp, mihenk taşına iştiyakını söyler durur, kendisine uyanları bu suretle şüphelere salar...
  • Adam olmayan, onun hilesine kapılır gider. Zaten bu şüphe her bayağı kişide baş gösterir! 3850
  • Der ki: Eğer bu ayarı bütün akçe olmasa, sınama taşını ister mi?
  • O mihenk ister ama kalplığını meydana çıkaracak mihenk değil!
  • Kalpın vasfını gizleyen, açığa vurmayan mihenk, ne mihenktir, ne bilgi nuru!
  • Yüzün ayıbını, her kaltabanın hatırı için gizleyip göstermeyen ayna.
  • Ayna değildir münâfıktır...  kudretin yeterse böyle ayna arama sen! 3855