- Fakat onun hakikî suretini her çakal bulabilir mi hiç? O suret, ancak, onun fer'iydi, yani hayalden ibaretti.
- نقش او را کی بیابد هر شعال ** بلک فرع نقش او یعنی خیال
- Onun sureti duvara aksettiyse duvarın gönlünden kan damlar.
- نقش او بر روی دیوار ار فتد ** از دل دیوار خون دل چکد
- Sureti, duvara öyle bir kutlu gelir ki duvar, derhal iki yüzlülükten kurtulur. 3845
- آنچنان فرخ بود نقشش برو ** که رهد در حال دیوار از دو رو
- Temiz ve pak kişilerin temizliğine nispetle o iki yüzlülük duvara ayıptır doğrusu.
- گشته با یکرویی اهل صفا ** آن دورویی عیب مر دیوار را
- Fakat nihayet onu görünce bütün bu ululamayı, yüceltmeyi... bütün bu sevgiyi âdeta yel aldı, götürdü.
- این همه تعظیم و تفخیم و وداد ** چون بدیدندش به صورت برد باد
- Kalp akçe ateşi görünce hemen karardı... hiç kalp, kalbe yol bulabilir mi ki?
- قلب آتش دید و در دم شد سیاه ** قلب را در قلب کی بودست راه
- Kalp, mihenk taşına iştiyakını söyler durur, kendisine uyanları bu suretle şüphelere salar...
- قلب میزد لاف اشواق محک ** تا مریدان را دراندازد به شک
- Adam olmayan, onun hilesine kapılır gider. Zaten bu şüphe her bayağı kişide baş gösterir! 3850
- افتد اندر دام مکرش ناکسی ** این گمان سر بر زند از هر خسی
- Der ki: Eğer bu ayarı bütün akçe olmasa, sınama taşını ister mi?
- کین اگر نه نقد پاکیزه بدی ** کی به سنگ امتحان راغب شدی
- O mihenk ister ama kalplığını meydana çıkaracak mihenk değil!
- او محک میخواهد اما آنچنان ** که نگردد قلبی او زان عیان
- Kalpın vasfını gizleyen, açığa vurmayan mihenk, ne mihenktir, ne bilgi nuru!
- آن محک که او نهان دارد صفت ** نی محک باشد نه نور معرفت
- Yüzün ayıbını, her kaltabanın hatırı için gizleyip göstermeyen ayna.
- آینه کو عیب رو دارد نهان ** از برای خاطر هر قلتبان
- Ayna değildir münâfıktır... kudretin yeterse böyle ayna arama sen! 3855
- آینه نبود منافق باشد او ** این چنین آیینه تا توانی مجو