English    Türkçe    فارسی   

4
521-545

  • Surette sen küçük bir âlemsin ama hakikatte en büyük âlem sensin.
  • پس به صورت عالم اصغر توی ** پس به معنی عالم اکبر توی
  • Görünüşte dal, meyvenin aslıdır; fakat hakikatte dal meyve için var olmuştur.
  • ظاهر آن شاخ اصل میوه است ** باطنا بهر ثمر شد شاخ هست
  • Meyve elde etmeğe bir meyli, meyve vermeğe bir ümidi olmasaydı hiç bahçıvan, ağaç diker miydi?
  • گر نبودی میل و اومید ثمر ** کی نشاندی باغبان بیخ شجر
  • Şu halde meyve, görünüşte ağaçtan doğmuştur ama hakikatte ağaç, meyveden vücut bulmuştur.
  • پس به معنی آن شجر از میوه زاد ** گر به صورت از شجر بودش ولاد
  • Mustafa, onun için ”Âdem’le bütün peygamberler, benim ardımda ve sancağımın altındadır” dedi. 525
  • مصطفی زین گفت که آدم و انبیا ** خلف من باشند در زیر لوا
  • O hünerler sahibi, onun için “Biz, sonda gelen, fakat en ileri giden ve öndölü alanlarız” buyurdu.
  • بهر این فرموده است آن ذو فنون ** رمز نحن اخرون السابقون
  • Suret bakımından ben Âdem’den doğmuşum ama hakikatte onun atasının atasıyım ben!
  • گر بصورت من ز آدم زاده‌ام ** من به معنی جد جد افتاده‌ام
  • Melekler, bana secde ettiler... Âdem, benim ardımdan yürüdü, yedinci kat göğün üstüne çıktı!
  • کز برای من بدش سجده‌ی ملک ** وز پی من رفت بر هفتم فلک
  • Hakikatte babam, benden doğdu... Ağaç, meyveden vücut buldu.
  • پس ز من زایید در معنی پدر ** پس ز میوه زاد در معنی شجر
  • İlk düşünce, iş âleminde son olarak zuhur etti. Hele vasfa mazhar olan düşünce! 530
  • اول فکر آخر آمد در عمل ** خاصه فکری کو بود وصف ازل
  • Hâsılı bir an içinde gökten nice kervanlar gelmekte, göğe nice kervanlar gitmektedir!
  • حاصل اندر یک زمان از آسمان ** می‌رود می‌آید ایدر کاروان
  • Bu yol, bu kervana uzun gelmez... Ova, üstün gelen kişiye geniş gelir mi hiç?
  • نیست بر این کاروان این ره دراز ** کی مفازه زفت آید با مفاز
  • Gönül, her an Kâbe’ye gitmekte... Benden de Allah lütfuyla gönlün tabiatına bürünmekte!
  • دل به کعبه می‌رود در هر زمان ** جسم طبع دل بگیرد ز امتنان
  • Bu uzunluk, kısalık, bedene göredir... Allah’ın bulunduğu yerde uzunun, kısanın lâfı mı olur ?
  • این دراز و کوتهی مر جسم راست ** چه دراز و کوته آنجا که خداست
  • Allah, cismi tebdil etti mi gayrı fersaha bile bakmadan yürür gider! 535
  • چون خدا مر جسم را تبدیل کرد ** رفتنش بی‌فرسخ و بی‌میل کرد
  • Ey yiğit lâfı bırak gayrı! Şimdi yüzlerce ümit var, hemen adım ata gör!
  • صد امیدست این زمان بردار گام ** عاشقانه ای فتی خل الکلام
  • Gözünü bir yumdun mu bakarsın ki gemide oturmuşsun, uyuyorsun... Öyle olduğu halde yol almadasın!
  • گرچه پله‌ی چشم بر هم می‌زنی ** در سفینه خفته‌ای ره می‌کنی
  • ”Ümmetim, Nuh gemisine benzer... O gemiye giren kurtuldu, girmeyen boğuldu gitti” hadisinin tefsiri
  • تفسیر این حدیث کی مثل امتی کمثل سفینة نوح من تمسک بها نجا و من تخلف عنها غرق
  • Peygamber, bunun için “Ben; zamane tufanına gemi gibiyim;
  • بهر این فرمود پیغامبر که من ** هم‌چو کشتی‌ام به طوفان زمن
  • Biz ve ashabım, Nuh’un gemisine benzeriz. Kim bu gemiye el atar, kim bu gemiye girerse kurtulur” buyurdu.
  • ما و اصحابم چو آن کشتی نوح ** هر که دست اندر زند یابد فتوح
  • Şeyh beraber olunca kötülüklerden uzaksın... Gece gündüz gitmektesin; gemidesin. 540
  • چونک با شیخی تو دور از زشتیی ** روز و شب سیاری و در کشتیی
  • Canlar bağışlayan cana sığınmışsın... Gemiye girmiş, uyuyorsun; öyle olduğu halde yol almaktasın!
  • در پناه جان جان‌بخشی توی ** کشتی اندر خفته‌ای ره می‌روی
  • Zamanın peygamberinden ayrılma... Kendi hünerine, kendi dileğine pek güvenme!
  • مسکل از پیغامبر ایام خویش ** تکیه کم کن بر فن و بر کام خویش
  • Aslan bile olsan değil mi ki kılavuzsuz yol almaktasın; kendini görüyorsun, sapıksın, hor hakirsin.
  • گرچه شیری چون روی ره بی‌دلیل ** خویش‌بین و در ضلالی و ذلیل
  • Ancak şeyhin kanatlarıyla uçta şeyhin askerlerinin yardımını gör!
  • هین مپر الا که با پرهای شیخ ** تا ببینی عون و لشکرهای شیخ
  • Bir zaman olur, onun lütuf dalgaları, sana kanat kesilir; bir an gelir, kahır ateşi seni taşır, götürür! 545
  • یک زمانی موج لطفش بال تست ** آتش قهرش دمی حمال تست