Hani o kılavuz kadın gibi... Oğlum, pek güzel bir kız buldum.630
همچو آن دلاله که گفت ای پسر ** نو عروسی یافتم بس خوبفر
Pek güzel ama ondan başka bir şey daha var: o namuslu kız, helvacı kızı demiş de,
سخت زیبا لیک هم یک چیز هست ** که آن ستیره دختر حلواگرست
Evlenecek adam böyle olması daha iyi ya... Helvacının kızı daha yağlı, daha tatlı olur demiş!
گفت بهتر این چنین خود گر بود ** دختر او چرب و شیرینتر بود
Onun gibi senin de taş dirhemin yok da taş yerine toprak kullanıyorsan daha iyi ya... Toprak benim gönlümün istediği meyve!” diyordu.
گر نداری سنگ و سنگت از گلست ** این به و به گل مرا میوهی دلست
Aktar, terazisinin dirhem gözüne dirhem vazifesini gören taş yerine toprak parçasını koydu.
اندر آن کفهی ترازو ز اعتداد ** او به جای سنگ آن گل را نهاد
Öbür gözüne koymak üzere de o toprağın ağırlığınca şeker kırmaya koyuldu.635
پس برای کفهی دیگر به دست ** هم به قدر آن شکر را میشکست
Şekeri kesip kıracak bir aleti olmadığı için biraz gecikti, müşteriyi de orada bıraktı.
چون نبودش تیشهای او دیر ماند ** مشتری را منتظر آنجا نشاند
Aktarın yüzü öbür yanaydı... Toprak yemeyi adet edinmiş olan müşteri, dayanamadı... Gizlice ve güya aktara göstermeden toprağı koparıp yemeye başladı.
رویش آن سو بود گلخور ناشکفت ** گل ازو پوشیده دزدیدن گرفت
Ansızın döner de beni görüverir diye de korkmaktaydı.
ترس ترسان که نباید ناگهان ** چشم او بر من فتد از امتحان
Aktar, bunu gördü... Gördü ama kendisini meşgul gösterdi. Diyordu ki: “A sararmış suratlı, hadi biraz daha fazla çal!
دید عطار آن و خود مشغول کرد ** که فزونتر دزد هین ای رویزرد
Toprağımı çalıyorsan bana bir şey olmuyor; sen, adeta kendi yanından et koparıyor, kendi etini yiyorsun!640
گر بدزدی وز گل من میبری ** رو که هم از پهلوی خود میخوری
Benden korkup duruyorsun ya eşekliğinden... Ben de az yiyeceksin diye korkmaktayım!
تو همی ترسی ز من لیک از خری ** من همیترسم که تو کمتر خوری
Meşgulüm ama kamışımdan sana fazla şeker verecek kadar da ahmak değilim ben!
گرچه مشغولم چنان احمق نیم ** که شکر افزون کشی تو از نیم
Alacağın şekeri görünce kimin ahmak ve gafil olduğunu anlarsın, hele dur”
چون ببینی مر شکر را ز آزمود ** پس بدانی احمق و غافل کی بود
Kuş, o taneye baktıkça bakar, hoşlanır ama tane de uzaktan o kuşun yolunu vurur!
مرغ زان دانه نظر خوش میکند ** دانه هم از دور راهش میزند
Göz zinasından hoşlanırsın ama nihayet kendi yanından kopardığın eti kebap edip yemiyor musun ki?645
کز زنای چشم حظی میبری ** نه کباب از پهلوی خود میخوری
Bu uzaktan bakış ok ve zehir gibidir... Gittikçe sevgin artar, sabrın eksilir!
این نظر از دور چون تیرست و سم ** عشقت افزون میشود صبر تو کم
Dünya malı zayıf kuşların tuzağıdır... ahiret mülkü, yüce kuşların tuzağı!
مال دنیا دام مرغان ضعیف ** ملک عقبی دام مرغان شریف
Hatta bu ahiret mülkü, öyle bir derin tuzaktır ki ulu ulu kuşları avlar!
تا بدین ملکی که او دامست ژرف ** در شکار آرند مرغان شگرف
Ben Süleyman’ım, sizin mülkünüzü istemem... Mülk istemek şöyle dursun, ben sizi, helâk edecek şeylerden kurtarırım!
من سلیمان مینخواهم ملکتان ** بلک من برهانم از هر هلکتان
Şimdi siz, malın, mülkün esirisiniz... Mala mülke sahip olan kişi, helâk olmaktan kurtulan, mala, mülke esir olmayan kişidir.650
کین زمان هستید خود مملوک ملک ** مالک ملک آنک بجهید او ز هلک
Hâlbuki ey âleme esir olan, aksine adını bu cihanın emiri taktın!
بازگونه ای اسیر این جهان ** نام خود کردی امیر این جهان
Hakikatte sen, bu âlemin esirisin, canın, bu cihan hapsine düşmüştür... Öyle olduğu halde niceye, bir kendine cihan sahibi deyip duracaksın?
ای تو بندهی این جهان محبوس جان ** چند گویی خویش را خواجهی جهان
Süleyman aleyhisselâm’ın elçilerin gönlünü alması, onlara iltifatta bulunması, gönüllerindeki ürkekliği gidermesi ve hediyeleri kabul etmediğinden özür dileyip, kabul etmemesinin sebeplerini anlatması
دلداری کردن و نواختن سلیمان علیهالسلام مر آن رسولان را و دفع وحشت و آزار از دل ایشان و عذر قبول ناکردن هدیه شرح کردن با ایشان
Ey, elçiler, tez sizi elçi olarak gönderiyorum... bu hediyeleri reddetmem, sizin için kabul etmemden yeğdir.
ای رسولان میفرستمتان رسول ** رد من بهتر شما را از قبول
Belkıs’ın yanına gidince gördüğünüz şaşılacak şeyleri, altın ovasını hep söyleyin.
پیش بلقیس آنچ دیدیت از عجب ** باز گویید از بیابان ذهب