English    Türkçe    فارسی   

4
660-684

  • Sebe mülkü bile olsa vazgeçin o dünya mülkünden... Suyun toprağın dışında nice mülkler var! 660
  • Senin taht dediğin şey, tahtadan yapılma tuzaktır... Konduğun yeri başköşe sanmışsın ama kapıda kala kalmışsın!
  • Sen daha kendi sakalına hüküm yürütemiyor, ona bile padişahlık edemiyorsun; artık nasıl olurda iyiye, kötüye padişahlık yapmaya, hüküm yürütmeye kalkışırsın?
  • İstemediğin halde sakalın ağarıyor... gayri ey eğri ümitli, sakalından utan!
  • Asıl o Allah mülk ve saltanat sahibindir, kendisine baş eğene bu topraktan yaratılan dünya şöyle dursun, yüzlerce mülk, yüzlerce saltanat ihsan eder.
  • Fakat Allah tapısında bir secde, sana iki yüz devlet ve saltanattan daha hoş gelir. 665
  • Ben ne mal isterim, ne mülk... Ne devlet isterim, ne saltanat... Bana o secde devletini ihsan et, yeter diye ağlayıp sızlanmaya başlarsın!
  • Cihan padişahları, kötülüklerinden dolayı kulluk şarabından bir koku bile almamışlar.
  • Yoksa onlar da Edhem gibi, hemencecik coşarlar, sarhoş olurlar, dünya saltanatını vurup kırarlardı!
  • Fakat Allah, bu âlem dursun, mamur olsun diye gözlerini ağızlarını kapamıştır.
  • Bu suretle de onlara taht ve taç tatlı gelir, âlemdeki halktan haraç alalım derler... 670
  • Fakat haraç ala ala kum gibi altın yığsın yine ölür, geberirsin, onlar senden arta kalır!
  • Mal, mülk, devlet ve altın, canına yoldaş olmaz... Sen altın ver de görüşünün kuvvetlenmesi için sürme al!
  • Bu sürmeyi çek de şu âlemin daracık bir kuyu olduğunu gör; Yusufcasına ipe el at!
  • Kuyudan çıkıp dama yücelince görenler, müjde, işte bize bir köle desinler!
  • Kuyuda göz, akisler yapar, insana hayaller görünür... Onların en bayağısı şudur: Taş altın şeklinde görünür! 675
  • Oyun zamanı çocuklarda kızışırlar... O taş topaç kırıklarını altın ve mal görürler ya.
  • Fakat Allah arifleri kimyager olmuşlardır da onlara madenler bile değersiz görünür artık!
  • Dervişin, şeyhleri rüyada görüp kazanmaya uğraşmadan ve ibadetten kalmadan helâl bir rızık dilemesi, onlarında onu irşâd etmeleri, dağdaki acı ve ekşi meyvelerin, şeyhlerin himmetiyle dervişe tatlı gelmesi
  • Dervişin biri hikâye etti: Ben rüyada Hızır’a mensup olan erenleri gördüm.
  • Onlara: “Helâl olan ve hiç vebali bulunmayan rızkı nereden elde edeyim?” dedim.
  • Beni dağlara ormanlara götürdüler... Ormanlarda meyveleri silktiler. 680
  • Allah, himmetimizle bunları sana tatlı etti...
  • Hemen ye bunlar temiz, helâl ve sayısız... Aynı zamanda uğraşmaksızın, başın ağrımadan, yükünü çekmeden, yukarı aşağı koşmadan elde edilen rızıklardır dediler.
  • Onları yedim, sözümde öyle bir feyiz, öyle bir tesir hâsıl oldu ki sözlerim, akılları hayran etmeye başladı.
  • Rabbim dedim, bu bir imtihan... Sen bana bütün halktan gizli bir ihsanda bulun!